yandex
Tarih Öğretmeni Mustafa AK
Köşe Yazarı
Tarih Öğretmeni Mustafa AK
 

ORTADOĞUYA DAİR 20 TEZ

Türkiye’de gündem sürekli değişir ama gündem ne olursa olsun bir yerinden bir şekilde Ortadoğu ile irtibatlıdır. Bizde bu kapsamda Taha Kılınç’ın Ortadoğu’ya dair yazılarından oluşan bir kitabını tanıtmak istiyoruz.                                                                                                                                                           Türkiye’de gündem sürekli değişebilir. Ama gündemde tazeliğini koruyan yegâne mevzu Ortadoğu’dur.  Kendimizi coğrafyadan bağımsız düşünemeyeceğimize göre ve dünyanın en hareketli coğrafyasında yaşadığımızı kabulleniyorsak Ortadoğu’da yaşanan her gelişmenin bizlerin gündemi olması pek tabiidir.                                                                                                                                                                     Bizde bu kapsamda belki ülkemizde benzeri binlercesi yazılmış olan Ortadoğu kitaplarından birini anlatacağız. Ama bu kitabın diğerlerinden ayırt edici noktaları üzerinde duracağız. Öncelikle yazarın gazeteci kimliği ve Ortadoğu ülkeleri ile irtibatı bu noktada ehemmiyetlidir. İkinci önemli husus Arapça bilmektir. Çünkü dilini bilmeden bir coğrafyayı anlamak mümkün değildir.  Bir diğer noktada Tarih bilgisidir. Ortadoğu kadim bir coğrafya olduğu için bu coğrafyada seyahat etmeden bu coğrafyayı analiz etmemiz mümkün değildir.                                                                                                                           Yazara göre insanlığın ilk ortaya çıktığı bu coğrafyanın önemi ilk başta hiç kuşkusuz tarihinden gelmektedir. Burası kitabi veya değil bütün dinlerin çıkış noktasıdır. İlahi dinlere ait tüm kutsal mekânlar bu coğrafyadadır. Yani Ortadoğu sadece petrolden ibaret değildir. Bu coğrafyayı cazibe merkezi yapan ilk başta kadim tarihidir.                                                                                                                                             İkincisi olarak bu coğrafyayı değerli kılan konumudur. Okyanuslara ve denizlere olan konumu bu yüzden çok mühimdir. Dünyanın en verimli toprakları ve en güzel ırmakları bu coğrafyada bulunur. Fırat , Dicle ve Nil nehirleri gibi.                                                                                                                                                              Dünyanın kalbi sayılabilecek şehirler yine bu coğrafyada yer alır. Özellikle Kudüs şehrine hâkim olanın dünyayı yönettiğine inanılmaktadır. Bu coğrafyanın en köklü ülkelerinden biri Türkiye’dir. Türkler Müslüman olduktan aşağı yukarı 300 yıl sonra İslamın siyasi lideri olmuşlardır. İstanbul 1517’den itibaren hilafet merkezi olmuştur.                                                                                                  Mısır’da aynı Türkiye gibi nüfusu ve potansiyeli ile İslam dünyasına lider olma konumundadır. Günümüzdeki durumu ne olursa olsun 1256-1517 yılları arasında hilafet merkezi olan bu ülke Arap dünyasının hakim ülkesi konumundadır.                                                                                                                              Suudi Arabistan Hicaz bölgesinde yer alan ve Haremeyn olarak isimlendirilen Mekke ve Medine’nin hakimi olarak ayrıcalıklı konumdadır. Normal şartlarda petrol olmasa büyük çoğunluğu çöllerle kaplı olan ve aşiret yapılarının hüküm süreceği bu ülke Kutsal mekanlar sayesinde İslam dünyasına etki etmektedir.                                                                                                                                                     İran, nüfusu ve mezhep farklılığı ile İslam dünyasında her zaman dikkate alınmaya değer bir güç olma konumunu korumaktadır. Normal şartlarda İslam dünyasında Şiiliğin merkezi Mısır olacak iken Selahaddin Eyyübi sonrası güç dengesi Sünnilerin lehine değişmiştir. Ancak 16. Yüzyıldan itibaren Şah İsmail liderliğindeki Safevi Türkmenleri İran’ın mezhep yapısını değiştirmişler ve İran Şii olmuştur. İran geçmişte gerekse günümüzde Sünni dünyayı temsil eden Türkiye ile güç mücadelesine girmektedir.                                                                                                                                                                               Ortadoğu halklarının en önemli özelliklerinden biri de psikolojik durumlarının unutmaya dirençli olmasıdır. İsrail ve Filistin meselesinde çözüme dair adım atan liderler kendi halklarınca yok edilmişlerdir. Memlük devletinden sonra Osmanlı devletinin 1516-1517 savaşları ile coğrafyaya hakim olması bu coğrafyadaki halkların ve liderlerin nezdinde Türklere karşı bir antipati olmasına sebep olmuştur. Gelelim bu noktada İngilizlerin tavrına. İngilizler bu coğrafyaya sömürgeci emellerle gelmişlerdir. Niyetleri bu olmasına rağmen 40 kuyruğu olup birbirine değmeyen bir tilki misali bölge halkını çok iyi kandırmışlardır. Netice itibariyle bölge halkları Müslüman Türk’ün idaresinden rahatsız olabilirken İngiliz’den rahatsızlık duymamışlardır. Nihayetinde bölgeyi bizlere kördüğüm şeklinde bırakmışlardır. Bizlere ise bu düğümü çözmek için birbirimizi öldürme vazifesi düşmüştür. Bu defa ABD’nin politikalarını şekillendiren güç olarak bölgeye gelmekte demokrasi getirdiğini söylemekte petrolü alıp gitmektedir. Bu arada yine bize düşen düşünmek değil birbirimizin kuyusunu kazmaktır. Bu arada birlik olabilmek yine akla gelmemektedir. Ne garip tevafuk!!!  Endonezya , Malezya vb ülkelerde ne kadar nüfuslu olursa olsun coğrafi konumundan dolayı İslam dünyasında sözü geçmemektedir.                                                                                                                                                                     Özetle: Allahım Ümmet-i Muhammed’e hayırlı kapılar ve yollar aç. Amin. Amin. Amin.
Ekleme Tarihi: 06 Nisan 2020 - Pazartesi

ORTADOĞUYA DAİR 20 TEZ

Türkiye’de gündem sürekli değişir ama gündem ne olursa olsun bir yerinden bir şekilde Ortadoğu ile irtibatlıdır. Bizde bu kapsamda Taha Kılınç’ın Ortadoğu’ya dair yazılarından oluşan bir kitabını tanıtmak istiyoruz.                                                                                                                                                       

   Türkiye’de gündem sürekli değişebilir. Ama gündemde tazeliğini koruyan yegâne mevzu Ortadoğu’dur.  Kendimizi coğrafyadan bağımsız düşünemeyeceğimize göre ve dünyanın en hareketli coğrafyasında yaşadığımızı kabulleniyorsak Ortadoğu’da yaşanan her gelişmenin bizlerin gündemi olması pek tabiidir.                                                                                                                                                        

            Bizde bu kapsamda belki ülkemizde benzeri binlercesi yazılmış olan Ortadoğu kitaplarından birini anlatacağız. Ama bu kitabın diğerlerinden ayırt edici noktaları üzerinde duracağız. Öncelikle yazarın gazeteci kimliği ve Ortadoğu ülkeleri ile irtibatı bu noktada ehemmiyetlidir. İkinci önemli husus Arapça bilmektir. Çünkü dilini bilmeden bir coğrafyayı anlamak mümkün değildir.  Bir diğer noktada Tarih bilgisidir. Ortadoğu kadim bir coğrafya olduğu için bu coğrafyada seyahat etmeden bu coğrafyayı analiz etmemiz mümkün değildir.                                                                                                                          

Yazara göre insanlığın ilk ortaya çıktığı bu coğrafyanın önemi ilk başta hiç kuşkusuz tarihinden gelmektedir. Burası kitabi veya değil bütün dinlerin çıkış noktasıdır. İlahi dinlere ait tüm kutsal mekânlar bu coğrafyadadır. Yani Ortadoğu sadece petrolden ibaret değildir. Bu coğrafyayı cazibe merkezi yapan ilk başta kadim tarihidir.                                                                                                                                            

İkincisi olarak bu coğrafyayı değerli kılan konumudur. Okyanuslara ve denizlere olan konumu bu yüzden çok mühimdir. Dünyanın en verimli toprakları ve en güzel ırmakları bu coğrafyada bulunur. Fırat , Dicle ve Nil nehirleri gibi.                                                                                                                                                         

    Dünyanın kalbi sayılabilecek şehirler yine bu coğrafyada yer alır. Özellikle Kudüs şehrine hâkim olanın dünyayı yönettiğine inanılmaktadır. Bu coğrafyanın en köklü ülkelerinden biri Türkiye’dir. Türkler Müslüman olduktan aşağı yukarı 300 yıl sonra İslamın siyasi lideri olmuşlardır. İstanbul 1517’den itibaren hilafet merkezi olmuştur.                                                                                               

  Mısır’da aynı Türkiye gibi nüfusu ve potansiyeli ile İslam dünyasına lider olma konumundadır. Günümüzdeki durumu ne olursa olsun 1256-1517 yılları arasında hilafet merkezi olan bu ülke Arap dünyasının hakim ülkesi konumundadır.                                                                                                                         

    Suudi Arabistan Hicaz bölgesinde yer alan ve Haremeyn olarak isimlendirilen Mekke ve Medine’nin hakimi olarak ayrıcalıklı konumdadır. Normal şartlarda petrol olmasa büyük çoğunluğu çöllerle kaplı olan ve aşiret yapılarının hüküm süreceği bu ülke Kutsal mekanlar sayesinde İslam dünyasına etki etmektedir.                                                                                                                                                

    İran, nüfusu ve mezhep farklılığı ile İslam dünyasında her zaman dikkate alınmaya değer bir güç olma konumunu korumaktadır. Normal şartlarda İslam dünyasında Şiiliğin merkezi Mısır olacak iken Selahaddin Eyyübi sonrası güç dengesi Sünnilerin lehine değişmiştir. Ancak 16. Yüzyıldan itibaren Şah İsmail liderliğindeki Safevi Türkmenleri İran’ın mezhep yapısını değiştirmişler ve İran Şii olmuştur. İran geçmişte gerekse günümüzde Sünni dünyayı temsil eden Türkiye ile güç mücadelesine girmektedir.                                                                                                                                                                            

  Ortadoğu halklarının en önemli özelliklerinden biri de psikolojik durumlarının unutmaya dirençli olmasıdır. İsrail ve Filistin meselesinde çözüme dair adım atan liderler kendi halklarınca yok edilmişlerdir. Memlük devletinden sonra Osmanlı devletinin 1516-1517 savaşları ile coğrafyaya hakim olması bu coğrafyadaki halkların ve liderlerin nezdinde Türklere karşı bir antipati olmasına sebep olmuştur. Gelelim bu noktada İngilizlerin tavrına. İngilizler bu coğrafyaya sömürgeci emellerle gelmişlerdir. Niyetleri bu olmasına rağmen 40 kuyruğu olup birbirine değmeyen bir tilki misali bölge halkını çok iyi kandırmışlardır. Netice itibariyle bölge halkları Müslüman Türk’ün idaresinden rahatsız olabilirken İngiliz’den rahatsızlık duymamışlardır. Nihayetinde bölgeyi bizlere kördüğüm şeklinde bırakmışlardır. Bizlere ise bu düğümü çözmek için birbirimizi öldürme vazifesi düşmüştür. Bu defa ABD’nin politikalarını şekillendiren güç olarak bölgeye gelmekte demokrasi getirdiğini söylemekte petrolü alıp gitmektedir. Bu arada yine bize düşen düşünmek değil birbirimizin kuyusunu kazmaktır. Bu arada birlik olabilmek yine akla gelmemektedir. Ne garip tevafuk!!!  Endonezya , Malezya vb ülkelerde ne kadar nüfuslu olursa olsun coğrafi konumundan dolayı İslam dünyasında sözü geçmemektedir.                                                                                                                                                            

        Özetle: Allahım Ümmet-i Muhammed’e hayırlı kapılar ve yollar aç. Amin. Amin. Amin.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.