Merhaba arkadaşlar.
Sizce insanlar arasındaki ilişkilerde neler esastır? Insan ilişkileri denilince neler aklımıza gelmeli? Arkadaşlık, dostluk, akrabağlık, komşuluk... Bu saydıklarımızın tamamı, ve daha birçoğu insan ilişkilerinin birer etmenleridir. Günümüzde insan ilişkilerinin nasıl işlediği hususunda olumlu veya olumsuz birçok örneği gösterebiliriz. Ancak bu kısmı iyi veya kötü eleştirmek biraz da siz okurlara kalıyor.
Şimdi insan ilişkilerindeki komşuluk ilkesine hem günümüzdeki var oluşuna, hem de geçmişteki var olmüşluğuna gelin biraz yakından göz atalım. Insanlar ömürlerinin tamamında ilişki kurabilecekleri başka insanlara ihtiyaç duyarlar. Bizler hem dinimizin komşuluk ilkesine bakış açısını, hem de ırkımızda yer alan örf, adet, ve geleneklerimize göre komşuluk ilişkilerini devam ettirriz. Bizlerde komşu yeri geldiğinde dede nine, yeri geldiğinde amca dayı, yeri geldiğinde ise hala ve teyze olmüştur. Şehir düzenlemesi adı altında kentsel dönüşüm projesiyle beraber gece kondular ve mustakil evler yıkılıyor, yerine yüksek binalar inşa ediliyor. Yaşı 20 ve 20'den büyük olan insanlar bi on sene öncesine gitdikleri zaman hem çevre düzenlemesindeki farkı hem de komşu ilişkilerindeki değişimin nasıl hızlı değişdiğini göreceklerdir. Ben çocukluğumun ve hala devam eden gençliğimin neredeyse tamamını mustakil evlerde büyüyerek geçirdim. O yüzden apartmanlarda ve mustakil evlerdeki insanların komşuluk ilişkilerinin iyi ve kötü yanlarını ele alarak eleştirebilirim. Günümüze baktığımızda hem apartmanların giderek çoğalması, hem de gerçekten çok güzelmiş gibi görünen o telefonlar yeni gelişen tablet ve bilgisayarlar komşuluk bağlarını yıpratır oldu.
Babalarımızın ve dedelerimizin komşuluk ilişkilerindeki bizlere aşılamış olduğu o güzel ahlakın yerini şimdi onlayn oyunlar aldı ve almaya da devam ediyor malesef. İşi dini boyuta taşımak istemem ama dinimizde bizlere komşuyu sevip saymayı, onları kollayıp gözetmemizi emrediyor. Bunları da hadisler ve ayetlerde de açık ve net görüyoruz. Fazla değil. Bi 2007 2008 yıllarına gitdiğimizde merhaba selamünaleyküm nasılsın mustafa amca hasan dede! deyip te komşusunun yemeğine çayına konuk olup beraber hasbihal etdiklerini görürdük. Yaz mevsiminin o güzel gecelerinde kimin kapısının önüne toplanılırsa o ya bi çay demler gelir, ya da o gün için evinde bulundurduğu yiyecek ve içecekleri getirir ikram ederdi. Gündüzleri çocuklar sokaklarda koşturur cıvıl cıvıl oynar, anneler de hem çocuklarına göz kulak olur, hem de oturur sohbet ederlerdi. Şimdi bakıyorum da çocukların sesi sadece okul bahçelerinde yankılanıyor. Bu yazıyı hayatın verdiği birtakım deneyimlerle yazmaya çalışıyorum sizlere. Ama ortada çözülmesi güç olan bir denklem var. O da şu: Önceden mustakil evlerin çoğunlukta olduğu zamanlarda üç beş metrelik bi mesafe bulunurdu. Ama insanların birbirlerine olan gönül kapıları hep ardına kadar açık kalırdı. Ancak şu anda apartmanlarda aynı katlarda bulunan dairelerin aralarındaki mesafe yakllaşık bir metre. Buna rağmen gönül kapılarımızı kapatmışız birbirlerine. Hastayım deyip te bir metre ötemizdeki adamın kapısını çalamaz olduk. Onun için kararıyor gönüllerimiz. İşin en acımasız yanı da şu ki, aynı apartmandaki komşumuzun beş gün sesi çıkmıyor, altıncı gün o adamın ölüm haberini alıyoruz.
Bu gidişatın sonu hiç te iyi görünmüyor. Bana kalırsa bi on beş yirmi sene sonra çocuklarımız dikey kentleşme yüzünden toprak yüzü göremeyecekler.
Umarım yazımda sizlere manevi birtakım şeyler aktarabilmişimdir. Selam ve saygılarımla...