Seçime yaklaştıkça artan bir gürültü ile daha fazla konuşuyoruz siyaseti. Ancak sadece seçime yaklaştığımız için mi? Sanmam... Galiba uygulamadan, icraattan öte biz sözlere inanan konuşmayı seven bir milletiz. İçi boş, doldurulmamış, amacın sadece konuşmak olduğu zamanlarda şeklen kelimelerin yan yana getirilmisiyle cümleler kurulmuş olur. Ama bu cümlelerden bir anlam çıkmaz, bir ses kalabalığı bir laf salatası ile karşılaşırız ki bu da insanın başını ağrıtmaktan öteye geçmez. Şüphesiz Mevlana'nın dediği gibi
"Anlayana anlatmazsan zulm edersin, anlamayana anlatırsan yine zulm edersin"
Onun için bazen değmeyene ya da değiştiremeyeceğimiz şeylere susmak gerekir.
Ülkemizde "Siyaset", zamansız ve mekansız bir bilet sahibiymiş gibi her zaman her kapıdan içeri girebiliyor ve bazen ciddi anlamda araların bozulmasına sebep olabiliyor. Elbette Demokrasi ile yönetilen bir ülkede konuşulmaması, konuşulmasından daha garip olurdu. Yine de bu yazımda dikkat çekmek istediğim şu ki; iş yerinde, evde, sokakta, misafirlikte ve hatta duygusal ilişkilerimizde en mühim konumuz hep "Siyaset".
Hepimiz aynı fikirde olamayacağımıza göre fikir ayrılıklarımızı takım tutar gibi uç noktalara getirmenin ne gibi bir yararı olabilir ki?
Yoksa ülkemizde, seçimin sandıkta değil hararetli tartışmalarda bir sonuca vardığını mı zannediyoruz? Unutmayalım ki “Kuşlar ayaklarıyla insanlar dilleriyle yakalanırlar." O yüzden bazen gücümüzün yetmediği konularda dilimizi tutmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Her insan seçimde özgürdür, fakat her seçiminde bir bedeli vardır
hadi hayırlısı...