Tarih boyunca kimi toplumlarda, Allah’ın insanlardan ne istediği değil insanların birbirlerinden ne gibi beklentileri olduğu daha önemli olmuştur. İnsanlar, Allah’ın her kitabında bildirdiği hükümlerden, insanlara emrettiği yaşam tarzından habersiz şekilde kendilerini toplumun ve içinde yaşadıkları sosyal çevrenin beklentilerini yerine getirmeye şartlandırmışlardır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Allah'ın emir ve yasakları çoğu kimse tarafından tam anlamıyla bilinmemekte ve uygulanmamaktadır. Üstelik bu durumdan hiç kimse bir rahatsızlık duymamaktadır. Allah'ın gücü, O'nun rızasını kazanmanın ne kadar önemli olduğu, Rabbimizin emirlerine uyulmadığında Allah katında nasıl bir karşılık alınacağı neredeyse hiç düşünülmemekte, çoğu insan bu konuları aklına dahi getirmemektedir. Oysa aynı kişiler çevrelerindeki insanların kendileriyle ilgili olarak ne düşündükleri, kendilerinden ne gibi beklentileri olduğu, onlara kendilerini daha çok beğendirmek, daha çok sevdirmek için neler yapmaları gerektiği gibi sayısız konuyu yakından takip etmektedirler. Bu kimseler insanlara, Allah'tan daha fazla sevgi ve bağlılık yöneltilen böyle bir sistemin içinde yaşamakta ve bunun yanlış olabileceğine ihtimal de vermemektedirler.
Bu, son derece köklü ve sapkın bir düşünce ve yaşam tarzı, insanların maddi ve manevi imkânlarını sarf etmelerine neden olan, hatta hayatlarını bu uğurda harcayacak kadar onları etkisi altına alan bir inanç şeklidir. Bu inanç şekli kendi emirleri ve yasakları, doğruları ve yanlışları olan, üstelik herkesin de bunlara uymasını zorunlu kılan batıl bir din haline gelmiştir. Her insan kendi sosyal çevresinin beklentileri doğrultusunda hazırlanmış bu paket programa uymak zorundadır. Çünkü ancak bu şekilde o insanların arasında yaşayabilir; aksi takdirde dışlanıp küçümsenir. Diğer insanlar, gerek bakışları, gerekse tavır ve konuşmalarıyla, kendilerine uymayanları aşağı gördüklerini açıkça hissettirirler.
Bu duruma düşmemek için o kişinin tüm bir gün boyunca, kendi kendine unutmadan sürekli olarak tekrarlaması gereken birtakım sloganları vardır. Örneğin; "Benim için uyanık desinler, zeki desinler, güzel desinler, neşeli desinler, hoş sohbet desinler, becerikli desinler; aman sakın cimri, bencil demesinler, saf demesinler, cahil demesinler..." Bu batıl dine uyan kişi, tüm bunları, tıpkı bir ibadet gibi vazgeçmeden ve aksatmadan büyük bir titizlikle uygular. Çevresindeki insanların, kendisinden razı olacakları bir kişilik geliştirmeye büyük çaba sarf eder. İtinayla sürdürdüğü bu uygulamalar sonucunda, insanlara Allah'tan daha çok değer veren, onların rızasını kazanmak için önüne gelen her teklifi kabul eden, tüm dikkatini insanlara yöneltmiş biri haline gelir. Artık bu kişi, insanların birbirine kulluk ettiği batıl bir dini sistemin içinde hapsolmuştur. İçten içe yaşanan bu gizli dinin azimli bir mensubu haline gelmiştir.
Bu din, Allah'ı bırakıp insanlara tapmayı öngören bir dindir. Allah, Kuran'ın pek çok ayetinde insanları bu sapkın inançtan kurtulup yalnızca Kendisine kulluk etmeye davet etmiştir. Unutulmamalıdır ki bu sapkın din, toplumu ne kadar etkisi altına almış olsa da, iradesi güçlü ve aklı başında bir insan için, bu batıl sistemi yaşamaktan vazgeçmek son derece kolaydır. Çünkü yapılacak olan sadece Allah'a gönülden iman etmek, O'ndan başka ilah olmadığına kesin olarak inanmaktır. Allah, iman eden kullarının yolunu açar onları doğru yoluna ulaştırır. Kuran'ı vesile kılarak, eskiden yaşadıkları karanlık hayattan çıkmalarını sağlar.
Unutulmamalıdır ki insanlar için yaşamak büyük bir zorluktur. Çünkü her insanın beğenisi farklı ölçüler üzerine kurulmuştur. Bir insanın çevresinde yüzlerce insan olduğu düşünülecek olursa, bunların her birini memnun etmek için ayrı çaba harcanması gerektiği açıkça görülecektir. Biri yanında hareketli bir karakter görmek isterken, bir diğeri pasif ve ağır bir insan arayacaktır. Birinin memnun olduğu tavır bir diğerininkini tutmayacaktır. Ancak bu uyumsuzluklar ve ölçülerdeki farklılıkların sayısı binleri bulur. Bu durumda "insanlar için yaşayan" kimselerin "binlerce farklı talebi birden aynı anda" karşılaması gerekmektedir. Ancak bundan sonra istediği tüm insanlar kendisinden hoşnut olacak ve ancak bundan sonra ona değer verebileceklerdir. Allah onların bu sıkıntılarına Kuran'da şöyle bir örnek vermiştir:
Allah (Kendisine ortak koşanlar için şöyle) bir örnek vermiştir: Bir adam (düşünün ki) onun ortakları var (ve sürekli) münakaşa edip duruyorlar… Diğer bir adam ise (ortakları yok, tek başınadır ve kendisinin) halim-selim ve teslimiyetli hizmetçi adam(ları) bulunuyor. Şimdi bu ikisinin durumu bir olur mu? (Bağımsız olan ve teslimiyetli hizmetçileri bulunan; elbette daha huzurlu, daha hayırlı ve başarılı değil midir?) Hamd Allah’ındır. Ama doğrusu onların çoğu (gerçeği) bilmemektedir. Zümer Suresi 29
Bu noktada insana yardımcı olabilecek tek bir yol vardır; Allah'ın sonsuz aklına ve bilgisine teslim olmak. Allah insanı ve tüm diğer varlıkları yaratandır. İnsanın nasıl yaşadığında, neler yaptığında mutlu olabileceğini de yine ancak Allah bilir. Ve Allah insanlar için kurtuluş yolunu Kuran'da bildirmiştir: Yalnızca Allah'tan korkup, yalnızca O'nun hoşnutluğunu aramak.
Allah buyurmuştur ki: "(Sakın) İki (ve daha fazla) ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun (ki böylece müttaki olursunuz)." (Nahl Suresi, 51)
Bunun aksi bir tavır sadece insanı mutsuz etmekle kalmaz aynı zamanda da kişinin Allah'a karşı büyük bir suç işlemesine neden olur. İnsanın Allah'ın dışında varlıkların hoşnutluğunu araması Kuran'da "şirk koşmak" olarak ifade edilir. Şirk koşan bir insan Allah'tan başka bir varlığı kendisine İlah edinmiş ve tüm hayatını da onun için yaşıyor demektir. Bu insanların ahirette görecekleri karşılık ise hüsrandır.