yandex
Mevlüt SONGUR
Köşe Yazarı
Mevlüt SONGUR
 

EBUSSUUD, ŞARTLI BAĞIŞ, KIZILAY

Ebussuud Efendi;  Kanuni Sultan Süleyman döneminde 21 yıl, II. Selim döneminde 7 yıl Şeyhülislamlık yapmış, Osmanlı tarihi şeyhülislamları arasında en fazla tanınan kişi olmuştur.   Hadis ilmine ve fıkha olan hâkimiyeti, otoriter tavrı ile son derece saygı duyulan bu zat; vakıflar konusunda çığır açmış, memleket meselelerine içtenlikle hizmet etmiştir!  Vakıflar Osmanlı tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Hayırseverler vakıflara cömert yardımlar yapar, vakıflarda bunları halka ulaştırırlardı. Pek çoğu gönüllülerden oluşan vakıflar öyle bir hale gelmişti ki, 16. yüzyılda vakıfların toplam devlet gelirine oranı %17’ye yükselmiştir. Aynı tarihlerde sadece İstanbul sur içinde 4000 vakıf bulunmaktaydı.   Altyapı, bayındırlık, eğitim, sağlık, dini ve kültürel hizmetlerin çoğu, yurt ve okul binaları vakıflar tarafından yapılır hale gelmiştir. Ama bir açık vardır. Ve bu durum çağın şartları için elzemdir!! Mevcut vakıfların sayılarının azlığından mıdır bilinmez bu konuya çözüm üretilememektedir.   Tam bu noktada para vakıfları kurulmuştur. ‘Ne yani, parayı mı okutup dini ilimler belletmişler’ diyebilirsiniz. Öyle değil ama para yardımı yapanların hayırlarından hayır çıkaran bir model geliştirilmiştir. Sürpriz!!! Böylelikle faizli kredi topraklarımıza dualar eşliğinde damardan zerk edilmiştir.   Nakit bağışlar bu vakıflarca kabul edilmeye başlanmış. Ama bir şartla: ‘Gel sen bu yardıma bir şart koy.’ şeklinde olmuştur. Nasıl yani, bu kimin şartı? Parasal yardımı yapana, ‘Sen bu 100 akçeyi verirken de ki bana: bunu ihtiyacı olana verin oda size 1 yıl sonra ödesin, ihtiyacını görsün. Ama vakfın da ihtiyaçları var ve hayatta kalması lazım. O halde en iyisi 100 verdiğiniz 120 ödesin’ de. Bu şekilde hem senin hayrın olsun, hem ihtiyacı olan fakir fukara, esnaf ihtiyacını görsün, hem de vakıf yaşasın.’   Para veren bu cümleyi kurabildi mi, yoksa ‘okudum, anladım’ deyip altına parmak mı basıverdi, yada dönemin bayındırlık hizmetleriyle bir iştigali mi vardı, bilemiyoruz. Bu durum faizdir, haramdır yapmayın etmeyin diyen ‘yobaz(!)’lara cevap Ebussuud Efendi’den gelmiştir: “İnsanların hayır yapma ihtiyaçlarının ve ihtiyaç sahiplerinin de ihtiyaçlarının görülmesinin önüne geçemeyiz.”. Zira bu “çağın gereği bir zorunluluktur.”  Günümüz “reel politik” ve “çağın gerçeği faiz” sözleriyle ne kadar benzemektedir. Aslında aynı zihniyetin günümüzdeki yansıması mıdır?   Tam da bu konular bizim topraklarımızda tartışılırken; ‘kafir batı’da önemli bir gelişme yaşanmış, Protestanlığın kurucusu Martin Luther’e hayranlığı ile bilinen ilahiyatçı ve hukukçu John Calvin “Hristiyan Dininin Kurumları” nı kaleme almış,  “Para parayı doğurmaz diyorlar, peki deniz neyi doğuruyor, ev neyi doğuruyor?”  diyerek “ Nasıl bir ev kira getiriyorsa boşta kalan parada kira getirebilir.”  fikrini ortaya atmıştır. Hıristiyan dünyasında faizin meşru sayılması ile Ebussuud fetvası aynı döneme denk gelmiş olabilir. Açıkçası sizin aklınıza gelen benimde aklıma gelmiyor değil…   Ne hikmetse dualarla açılan para vakıfları yıllar sonra 2 Mayıs 1920 de Şer’iyye ve Evkaf Vekâletine devredilmiş. 3 Mart 1924 de Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü adını almıştır.  Vakıflar Genel Müdürlüğü ise paraların daha iyi değerlendirilmesi ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması için 11 Ocak 1954 de Türkiye Vakıflar Bankası’nı kurmuştur.   Ebussuud fetvası, bir banka doğurmuş ve hatta sözde İslami Bankacılığın dayanakları arasında kaynak gösterilmiştir. Nereden nereye mi? Tam isabet mi? Bir başka soru…   Tamda bunları hatırlamışken, çağımızın en önemli resmi yardım kuruluşu olan Kızılay’a yapılan bir ‘şartlı bağış’ gündeme oturmuş, BaşkentGaz isimli şirket Kızılay’a gelip: ‘Sana para vereyim sende bunu Ensar Vakfına ver O da yurt yapsın.’ diye silsileli bir şart koyuverince, insanın aklına ‘okudum, anladım, altına imza’ durumu geliyor.   Ya hu yurt yapacaksan, git yap. Yok, derdin hayrı vergiden düşmekse, Ebussuud öldü, fetvasını soramayız. Ya da ver vergini, devlet zaten yurtta yapar, okulda, varlık sebebi bu. Ayrıca bunun için kurulmuş bakanlığı bile var. Gerçekten var, sorabilirsiniz.   Bu gün de fetva süzgecinden veya ihale sürecinden geçmiş olabilecek bu şartlı bağış tarihin tekerrürüdür.   Unutmayın !!! Gizli ilişkilerin perdelendiği, hayır kavramının yıpratıldığı, Kızılay’ın kullanıldığı, Devlet’in ve Millet’in aldatıldığı bu şartlı bağışlardan hayır gelmez. Devlet’in vergi hakkı olan bu paralarla yurt yapılıyorsa eğer oradan da adam yetişmez…
Ekleme Tarihi: 02 Şubat 2020 - Pazar

EBUSSUUD, ŞARTLI BAĞIŞ, KIZILAY

Ebussuud Efendi;  Kanuni Sultan Süleyman döneminde 21 yıl, II. Selim döneminde 7 yıl Şeyhülislamlık yapmış, Osmanlı tarihi şeyhülislamları arasında en fazla tanınan kişi olmuştur.

 

Hadis ilmine ve fıkha olan hâkimiyeti, otoriter tavrı ile son derece saygı duyulan bu zat; vakıflar konusunda çığır açmış, memleket meselelerine içtenlikle hizmet etmiştir!  Vakıflar Osmanlı tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Hayırseverler vakıflara cömert yardımlar yapar, vakıflarda bunları halka ulaştırırlardı. Pek çoğu gönüllülerden oluşan vakıflar öyle bir hale gelmişti ki, 16. yüzyılda vakıfların toplam devlet gelirine oranı %17’ye yükselmiştir. Aynı tarihlerde sadece İstanbul sur içinde 4000 vakıf bulunmaktaydı.

 

Altyapı, bayındırlık, eğitim, sağlık, dini ve kültürel hizmetlerin çoğu, yurt ve okul binaları vakıflar tarafından yapılır hale gelmiştir. Ama bir açık vardır. Ve bu durum çağın şartları için elzemdir!! Mevcut vakıfların sayılarının azlığından mıdır bilinmez bu konuya çözüm üretilememektedir.

 

Tam bu noktada para vakıfları kurulmuştur. ‘Ne yani, parayı mı okutup dini ilimler belletmişler’ diyebilirsiniz. Öyle değil ama para yardımı yapanların hayırlarından hayır çıkaran bir model geliştirilmiştir. Sürpriz!!! Böylelikle faizli kredi topraklarımıza dualar eşliğinde damardan zerk edilmiştir.

 

Nakit bağışlar bu vakıflarca kabul edilmeye başlanmış. Ama bir şartla: ‘Gel sen bu yardıma bir şart koy.’ şeklinde olmuştur. Nasıl yani, bu kimin şartı? Parasal yardımı yapana, ‘Sen bu 100 akçeyi verirken de ki bana: bunu ihtiyacı olana verin oda size 1 yıl sonra ödesin, ihtiyacını görsün. Ama vakfın da ihtiyaçları var ve hayatta kalması lazım. O halde en iyisi 100 verdiğiniz 120 ödesin’ de. Bu şekilde hem senin hayrın olsun, hem ihtiyacı olan fakir fukara, esnaf ihtiyacını görsün, hem de vakıf yaşasın.’

 

Para veren bu cümleyi kurabildi mi, yoksa ‘okudum, anladım’ deyip altına parmak mı basıverdi, yada dönemin bayındırlık hizmetleriyle bir iştigali mi vardı, bilemiyoruz. Bu durum faizdir, haramdır yapmayın etmeyin diyen ‘yobaz(!)’lara cevap Ebussuud Efendi’den gelmiştir: “İnsanların hayır yapma ihtiyaçlarının ve ihtiyaç sahiplerinin de ihtiyaçlarının görülmesinin önüne geçemeyiz.”. Zira bu “çağın gereği bir zorunluluktur.”  Günümüz “reel politik” ve “çağın gerçeği faiz” sözleriyle ne kadar benzemektedir. Aslında aynı zihniyetin günümüzdeki yansıması mıdır?

 

Tam da bu konular bizim topraklarımızda tartışılırken; ‘kafir batı’da önemli bir gelişme yaşanmış, Protestanlığın kurucusu Martin Luther’e hayranlığı ile bilinen ilahiyatçı ve hukukçu John Calvin “Hristiyan Dininin Kurumları” nı kaleme almış,  “Para parayı doğurmaz diyorlar, peki deniz neyi doğuruyor, ev neyi doğuruyor?”  diyerek “ Nasıl bir ev kira getiriyorsa boşta kalan parada kira getirebilir.”  fikrini ortaya atmıştır. Hıristiyan dünyasında faizin meşru sayılması ile Ebussuud fetvası aynı döneme denk gelmiş olabilir. Açıkçası sizin aklınıza gelen benimde aklıma gelmiyor değil…

 

Ne hikmetse dualarla açılan para vakıfları yıllar sonra 2 Mayıs 1920 de Şer’iyye ve Evkaf Vekâletine devredilmiş. 3 Mart 1924 de Başbakanlığa bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü adını almıştır.  Vakıflar Genel Müdürlüğü ise paraların daha iyi değerlendirilmesi ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması için 11 Ocak 1954 de Türkiye Vakıflar Bankası’nı kurmuştur.

 

Ebussuud fetvası, bir banka doğurmuş ve hatta sözde İslami Bankacılığın dayanakları arasında kaynak gösterilmiştir. Nereden nereye mi? Tam isabet mi? Bir başka soru…

 

Tamda bunları hatırlamışken, çağımızın en önemli resmi yardım kuruluşu olan Kızılay’a yapılan bir ‘şartlı bağış’ gündeme oturmuş, BaşkentGaz isimli şirket Kızılay’a gelip: ‘Sana para vereyim sende bunu Ensar Vakfına ver O da yurt yapsın.’ diye silsileli bir şart koyuverince, insanın aklına ‘okudum, anladım, altına imza’ durumu geliyor.

 

Ya hu yurt yapacaksan, git yap. Yok, derdin hayrı vergiden düşmekse, Ebussuud öldü, fetvasını soramayız. Ya da ver vergini, devlet zaten yurtta yapar, okulda, varlık sebebi bu. Ayrıca bunun için kurulmuş bakanlığı bile var. Gerçekten var, sorabilirsiniz.

 

Bu gün de fetva süzgecinden veya ihale sürecinden geçmiş olabilecek bu şartlı bağış tarihin tekerrürüdür.

 

Unutmayın !!! Gizli ilişkilerin perdelendiği, hayır kavramının yıpratıldığı, Kızılay’ın kullanıldığı, Devlet’in ve Millet’in aldatıldığı bu şartlı bağışlardan hayır gelmez. Devlet’in vergi hakkı olan bu paralarla yurt yapılıyorsa eğer oradan da adam yetişmez…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.