Sanrı: diğer insanların inanıp inanmadığına bakılmaksızın sürdürülen, tersinin doğru olduğuna dair açık ve tartışmasız kanıtlar olmasına rağmen değiştirilemeyen yanlış inançlardır. Şizofrenide ve paranoid bozukluklarda görülür. Halk arasında daha çok hezeyan adıyla bilinen sanrılar, tedavi edilmezse yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Sanrıları olan hastalar ‘Ben kralım. Ülkeyi aslında ben yönetiyorum, ajanlar beni sürekli takip ediyor.’ diyebilir. Veya ‘İnsanlar beni aşağılıyor. Herkes beni kıskanıyor, ailemle aramı bozmaya çalışıyorlar.’ diye düşünebilir.
Paranoya ve hastalık hastalığının başlıca belirtisi olan sanrı, kişinin yaşamını tamamıyla etkileyebilecek bir duruma gelebilir. Geçici ataklardan tedavi edilemez zihinsel hastalıklara kadar her şekil ve boyutlara gelebilir. Ancak hepsinin ortak bir noktası vardır: gerçeklikten kopmak. Sanrılar; mantık dinlemez, ikna edilemez ve gerçeklere boyun eğmez.
Hastalar kendi inançlarına ölesiye bağlanmıştır. Karşıt ispatlar, farklı fikirler onları rahatsız eder. Gerçeklikle karşı karşıya kaldıklarında saldırganlaşabilirler. Kendi fikrini savunurken etik kurallara, ahlaki değer kalıplarına uymazlar. Sanrısını savunurken kendi inanç ve değer yargılarıyla çelişmekten çekinmezler.
Tedavi için ilk şart hastanın hasta olduğunu kabul etmesidir. Psikoterapi ve ilaç tedavisi şarttır. Ve kesinlikle uzman kontrolü gerektirir.
Günümüz toplumunda sanrısal bozukluklar sanıldığından çok daha fazladır. Her gün, her platformda bu durumla karşı karşıya yaşıyoruz. İş yerimizde, akrabalarımız arasında, komşularımızda ya da günlük hayatta bu durumu rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Bu kişiler sizi aşağılayabilir hatta saldırganlaşabilir.
‘Almanya bizi kıskanıyor.’ diye sizi ezebilir mesela. Siz de böyle olmasını istersiniz halbuki. Ama gerçek bambaşkadır. Ülkemizin ihracatı 2019’da 180 milyar dolarken, dış ticaret açığı 30 milyar Dolar. Yine 2019’da Almanya’nın ihracatı 1 trilyon 400 milyar Euro. Dış ticarette açığı yok, fazlası var. 223 miyar Euro. Sokaktaki herkesin sayabileceği onlarca alman markası var ama gel de anlat.
Ya da ‘IMF’yi kovduk, borcumuz yok’ der size. ‘Ya hu, keşke!’ dersiniz. Sonra, hazinenin kendi sitesinde yer alan resmi açıklamayı gösterirsiniz. Sadece dış borcun 450 milyar Dolar olduğunu, 2020’de 130 milyar borç faizi olduğunu, kimsenin rahatsız olmadığı, ama borçla yapılmasına karşı çıktığı 3.köprünün yalnızca faize giden parayla, 15 defa sıfırdan yapılabileceğini anlatamazsınız.
Bir amca bağırır size, ‘Türkiye büyüyor, siz görmüyorsunuz.’ diye. ‘Cebine bak amca, demin torununa 1 TL’ye çikolata alamadın. Bu ülkenin gözü yaşlı işsizler ordusu var. Bak biri senin oğlun, diğeri komşun olur. Bunu yaşayan bizzat sensin, aklını başına al!!’ diyemezsiniz. ‘2018’de bütçe açığı 73 milyardı. 2019 da % 69 arttı 123.7 milyar oldu. 2020’yi öngöremiyoruz bile. Seneye 25 kuruş bile veremeyeceksin torununa!’ demek gelir içinden. Vazgeçersin. Çünkü dinlemez.
Hepsini anlasa mesela, biri ‘Amma…’ diye başlar cümleye. ‘Ne diyorsun sen?’ der. Yine konuşturmaz seni. ‘Dindar bir nesil yetişiyor. İnançlı insanlar yönetiyor, feda olsun!’ diye çıkışır size. ‘Sadece Ateizm ve deizme yönelenler nüfusun % 10’una yaklaştı. Bonzai kullanımı son 5 yılda % 1500 arttı. Uyuşturucu kullanımı son 10 yılda %2500 arttı. Ceza evlerinde yer kalmadı. 2000 yılında evlenme rakamlarına oranla her 14 aileden biri boşanırken şimdi her 4 aileden biri boşanıyor. Boşanmaların % 40’ı evliliğin ilk 5 yılında oluyor. Bir yanlışın var.’ dedirtmez size. ‘Bak şu yolsuzluğa, şu rüşvete!’ desen, ‘Çalsalar da yapıyorlar’ der. Sizde de söz biter.
Susmak gelir içinizden ‘Kudüs!’ diye bağırır. Can havliyle umudunuzu toplarsınız. Savundukça savunan Kudüs fedaisine ‘2005’den beri Türkiye ile İsrail arasında Ankara ve Kudüs yazar, çoktan harcadılar Kudüs’ü. Gör artık.’ diyesin gelir, diyemezsin yine. Anlamaz. Anlattırmaz.
Binlerce örnek düğümlenir boğazınızda. Yutkunur kalırsınız. En iyi ihtimalle; sanrıdır bu. Toplumsal sanrı. Başka izahı yok. Acilen hastalığı kabul etmezlerse hepimize yazık olacak.