Geçtiğimiz asrın en büyük felaketlerinden birisi de, "biyolojik imha süreci" çerçevesinde sürdürülen, durdurulamaz bir kin'in ortaya koyduğu katliamlardır..
Bu katliamları, kitlesel bazda sürdürenler, sonuç olarak da kütlesel bir olguya dönüştürenler; Hiç şüphesiz 19.yüzyılın ilkel bilimsel metodlarına, haiz ve sahip olan dünya görüşünün, ürettiği ideolojik yapılardır..
Sanayi devrimi ve onun ikiz kardeşi olan "Dünya ya Endüstriyel Yaklaşım" mantalitesinin küresel anlamda, doğurduğu sonuç pek tabi bu kanlı ideolojik akımlardır.. Bu ideolojilerin, besin zincirinin oluşum halkaları, adeta Alman Sanayi! torna tezgahında oluşturuldu.. Karl Marx , Engels gibi kalemi vahşete dayanan entelektüel canilerin jandarmalığını ise;Lenin, Stalin ve Trotsky gibi isimlerin üstlenmesi ile, Doğu Avrupa dan Rusya hattına, Hindiçini'den Latin Amerika hinterlandına kadar, küresel bir "vahşet devriyesi" işleme konulmuş oldu.!
Bu vahşet tablosunun resmi aritmetiğine net olarak ulaşamasak ta, dünyaya adeta armağan edilen bu ideolojinin katliamı, 100 milyondur.
Rusya da 20 milyon, Çin de 65 milyon, Doğu Avrupa da 1 milyon, Latin Amerika da 150 bin, Vietnamda 1 milyon, Kuzey Kore de 2 milyon Kamboçya da 2 milyon, Afrika da 1,7 milyon, Afganistan da 1,5 milyon ve dünyanın diğer bölgelerinde Komünist algının sebep olduğu, 10 bin civarında katledilenlerle birlikte, 100 milyonluk katliam ortaya çıkıyor..!
Konumuzun ana teması Doğu Türkistanın mazlumiyetine dayanıyor olsa da, resmin tamamı, Asya ana Kıtasının, güvenlik sahasının tema'sını kapsamaktadır.. O halde aklımızın erebildiği miktarca Doğu Türkistanın mazisine kısaca seyrü sefer yapmakta fayda görüyoruz...
Şanlı İslam Dini ile 14.asrın başlarında neşvü nema olan Doğu Türkistan ;Büyük Türk Hinterlandının nerdeyse temel eksenini oluşturan bir Kültür muktesebatına sahiptir.. Bilge Kağan, Saltuk Buğra Han, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacib, Osman Batur, Dilşad Sultan, Atabetül Hayakayık, şimdilik aklımıza gelen bu isimler...
Bir muazzam zenginliğin öncüleri...!
Edebiyattan, Tarihe, Devlet adamlığından, manevi dinamiklerimizin rehberleri olarak, bu kadim coğrafyayı tam 300 yıl adeta bir güvenlik ve saadet üssü haline getirdiler...
Gücü hak ölçeği sayan, Çin, Rusya, İngiltere üçlüsü; 1700 lü yılların ortalarından itibaren Türkistanı parçalama hamlesine koyuldular.. Üç ayrı parça haline dönüştürülen bu kadim medeniyetin müseccim hali şu şekilde takdim ve taksim edilmiştir Yeni Dünyanın kurtlar sofrasına!
1)Çin İşgalinin Doğu Türkistanı
2)Rusya egemenliği altındaki Batı Türkistan ki bunlar, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistandır.
3)İngiltere nin sömürgesi olan, Güney Türkistan, yani Afganistanın Kuzeyidir..
Her türlü tahakküm ve baskı unsurlarını çekinmeden bölge halkı üzerinde kullanan devletler, aslında üç ayrı devlet gibi görünse de gerçekte Komünist ideolojinin merhametsiz ve acımasız dünyasının iç yüzünü göstermekteydi.. Şunu da eklemekte fayda var, şüphesiz Komünist dünya görüşü de bir kılıftır.. Gerçekte ise tüm milletlere karşı amansız bir düşmanlık sahası hazırlayan irade ;Babilin Asma bahçelerinde can bulan Kabala ejderhasıdır!
Son 250 yıldır Egemen Kızıl Çin'in tahakküm ipoteği, altında yaşam mücadelesi veren bu Aziz Türkistan, aslında sadece Çin in değil bütün bir Asya kıtasının adeta güvenlik kapısı olarak da adlandırılmalıdır.. Uluslararası ilişkiler sahasında devletlerin güvenlik aktörleri ve objeleri belirlenirken, "çok çeşitli ve etraflı sebepler zenginliğine" başvurulur.. Yukarıda da ifade edildiği üzere, her ne kadar bir bütün üç ayrı parçaya ve bir parçası ise beş parçaya bölünmüş gibi olsa da, aslında hem Asya, hem uzakdoğu, hem yakın Ortadoğu cephesinin huzur ve güvenine dayanan, bir alternatif coğrafya sürprizi çıkartılabilir..!
Çin'in "Sincang" yani kurtarılmış bölge diye tanımladığı Türkistan, 1949 Mao devriminin ardından büyük bir katliamın ve baskının kurbanı haline getirildi. Birleşmiş Milletlerin ortaya çıkardığı Doğu Türkistan raporlarında, 1949 dan 1965 yılına kadar Komünist anlayışın katline maruz kalan insan sayısı 35 milyondur...
Hiç şüphesiz ki haksız yere öldürülenlerin sağ kalanları üzerinde de ciddi bir "neokomin" usulü bir asimilasyon politiği izlendi bu süreçte.. Şöyle ki;Türkistan coğrafyasında Mao ile birlikte yepyeni bir uygulama safhasına geçildi.. Çinli göçmen grupların Doğu Türkistana, etkin bir hükümet kampanyası ile, yerleştirilmesi sonucunda %100 lük bir Türk nüfusu, 1953 ten 2019 yılına kadar %39 a kadar gerilemiştir..
Bir çok nükleer deneme ve tatbikatlarda adeta kovboy unsuru olarak, kullanılan bu kadim İman coğrafyasının, mazlum milletinin evlatlarından yüzbinlerce engelli, özürlü ve ölü çocuklar doğmuştur.. Batılı araştırmacılardan başta İsveçli fizikçi akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 50 kişilik Dünya bilim kurulunun yaptığı ciddi tetkiklerle, 150 tonluk bombaların Doğu Türkistan üzerinde patlatılarak 8.8 şiddetinde bir yer sarsıntısını da yaptıkları kayıtlardadır...
Tereddütsüz bütün bu mütecaviz, baskı ve tahakküm eksenini, Doğu Türkistan önünde adeta bir "Sed" gibi oluşturulmasının arka planında İslam unsuru bulunmaktadır...
Farklı cephelerden Asyanın tam ortayerine ırk ve renk bahanesini öne sürerek bakanlar, büyük bir yanılgı içerisindedirler...!
Çünkü, Çin'i bir kaç yüz yıldır Karl Marxın melaneti üzerine inşa eden egemen Güçle, bugün sömürü ve neokapital bir kurgu ile esir alan Güç aynı güçtür...Yarım asırdır Rusyayı ABD ye yakın durmakla itham eden Çin, bugün tam da Amerikanın yayılmaya ve sömürüye dayalı illüzyon politiğinin serapına aldanmış, esir olmuştur.. Oysa Doğu Türkistanı yakın komşu ve kar/çıkar denkleminde, ekonomik, askeri ve kültürel bağlamda değerlendirme insiyatifini referans almış olsa, "Asya nın Çin zenginliği ve Güvenliği" gibi yepyeni bir süreci, kendi lehlerine başlatmış olacaklar...! Ne acıdır ki Siyonist şuur! Çin'i zihnen esir almak suretiyle, Asyanın İyi ve Güzel olan adına yapacağı bütün çıkışların önüne geçmiştir...
Çin'in bu İsrailiyata bağımlı, asimilasyon kuşatmasının içeriğine baktığımız zaman, kültür devrimi adı altında Uygur alfabesi yerine Çin alfabesini, Türkistan hattında mecburi kılmak, daha sonra Rusya bahanesi ile Latinceye çevirmek, yine daha sonra Türkiye ile münasebet yakınlığı korkusu ile Arapça ya çevirme trendi ile hedeflenen amacın nesiller arası dil ve zihin anlaşmazlığını artırmak, böylece direnci kırılmış etkisiz bir Türkistan tablosu ortaya çıkarmak olmuştur.
Sovyetlerin dağılmasının, Amerikadaki Kissinger in başını çektiği Siyonist lobileri, iştahlandırdığını da ayrıca belirtmekte fayda var..
Birleşik Devletlerin ve Britanya merkezli Birleşik Krallığın 1991 sonrası beka proğramında, şüphesiz Ekvator çizgisinin Kuzey sahasını da kapsamına alan küresel etki ve sömürü proğramını htirmektedir.. "Devletler Beka Stratejisi" kavramı, Uluslararası İlişkiler literatürüne İsrailin ilan edilmesinden sonra ilave edilmiştir.. İşte bu minvalde İsrail'in oğulları!! , Çin'i de etki altına alarak, Uzakdoğudan gelecek her türlü tehditi bertaraf etmeyi garanti altına almış oldular... Özetle dünün Komünist Çini ile bugünkü sözüm ona Kapitalist Çin'i, aynı egemen irade şekillendirmektedir...
Sonuç itibariyle, Türk Dış politikasının yapımcı ve modern kuramcıları, dünyanın hali hazırdaki durumunu ve gelecek yüzyılın perspektifini ciddiyetle analiz etme, yorumlama yetisine sahip olmalıdırlar..
Yepyeni bir Asya Vizyonu, Uzakdoğu Vizyonu, Kuzey Küre vizyonu en etkin bir şuurla devreye sokulmalıdır..
Yeryüzünde sadece bir insanın değil, bir hayvanın değil, bir çiçeğin dahi, haksız yere yok edilmesine engel olacak küresel bir anlayışın ve kudretin etkin bir şekilde hayata geçirilmesine olanak sağlayacak, adımlar bugünden tez yok atılmalıdır.
Bu vizyon ve açılım, şüphesiz Türkiye ye yakışır..! Prof Erbakanın meşhur ifadesiyle“Yeni bir Dünya ya dayanan, Adil Düzeni kurmak ancak Türkiye Cumhuriyetine yakışır...