Çok denklemli bir dış politik aksiyonun, elzem olduğu coğrafya üzerinde yaşadığımız bir gerçek... Bu denklemi kurarken önümüzde iki yöntem ve usul bulunacaktır..Bu iki denklem ya dışarıdan ya da içeriden şekil bulacaktır
A) Emperyalist, neososyalist! , neokapitalist! ve Siyonist bir etkinin denklemi.!
B) Kendine haiz, bin yıllık muktesebatın idraki ve birikimi ile şekillenecek bir denklem..
Şüphesiz ki B seçeneği, dış politikamızın kaçınılmaz bir seçeneği olmalıdır, ve son üçyüz yıllık tecrübe, bu yöntemi mecburi kılmaktadır. Son yarım asrın ve özelikle son Akp iktidarının teslimiyetçi dış politik yaklaşımları, adeta Türkiye Cumhuriyeti Devletinde dış politika faciası dedirtecek cinsten sonuçlar doğurmuştur..
Bölgemizde cereyan eden terörist unsurların asıl kökeni şüphesiz, "Siyonizmin Kürt Kartı" olan, büyük İsrail paradigmasının ilk adımıdır.. Bu sebepleri, ciddi bir deneyim ve dikkatle analiz edilmeden sonuçları okuma ve bu sonuçlara kapsamlı ve çok taraflı önlem alma imkanları olmayacaktır... Fırsatlar ve imkanları kendi dış politika hudutları bağlamında oluşturan bir "hariciye okulu" ükemizin hayati ihtiyaçları arasındadır..Hem yakın hem uzak kıta bağlamında dış politika kuramcılarımızın yarım asrı aşkın bir süreçte okumaya ve anlamlandırmaya çalıştığı hariciye ekseni, şüphesiz "negatif etkiye dayalı dış etki" olarak zihinlere kazındı.
Oysa ki;Coğrafya, Tarih, Güvenlik ve Strateji politikaları, Ekonomik kalkınma planları olmak üzere, Türkiyenin sınırsal ve bölgesel fırsatları, fevkalade kendi dış politika yapımında bağımsız bir doktrin sunma bağlamında yeterli ve etkin unsurlar olarak ortadadır.... Şüphesiz bu imkanları, I. Dünya Savaşının sisli atmosferinde varlık alanlarını dış etkilerle şekillendiren yapay devletçikler, kendi sahiplerinin de katkıları ile aşındırma ve anlamsızlandırma kaygısında olacaklardır..
Çok yönlü bir hariciye diplomasisine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece bölgemizde değil, içinde bulunduğumuz kıta da değil, küresel ölçekte emsalsiz bir diplomatik yöntemin tecrübesine sahiptir.. Bu yöntemi kullanırken, elbette, askeri gücünün, savunma alanındaki etkili ve milli üretim unsurlarının önemli ölçekte katkısını hmektedir..
Ancak nevar ki, son onsekiz yıldır icranın başında bulunan yetkili hükümetler, bölgenin ve yakın coğrafya hattının,etkin güçler tarafından dalgalanmasına, İslam havzası olarak da bilinen Ortadoğudaki direniş ekseninin aşındırılmasına her fırsatta ya destek oldular ya da bakar/kör olmayı tercih ettiler.. Irak ın işgal süreci ile başlayan, bugün Suriye sarmalı ile devam eden süreç, aslında yukarıda da kürt kartı olarak ifade ettiğimiz bir planın nihai hedefi olan Siyonizmin Mezopotamya ve Vadedilmiş Topraklar kartı olarak da kayıtlara geçmiştir...
Böylesi, karmaşa ortamında, Avrasya, Asya, Afrikasya, olarak neşvü nema bulan coğrafya hattını, barış, diyalog, Adalet, eşitlik, işbirliği, özgürlükler ve İnsan hakları umdelerini esas kabul eden bir yaklaşımla ama "hakkın emrindeki kuvveti de" elde tutarak yepyeni bir süreci başlatmak mecburiyetindeyiz...