Hz. Ali'nin sözüdür: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın… Bu sözü dünyada hayata geçirenler var. Japonya, tarih boyunca dünyada en fazla doğal afet yaşanan ülkelerden. Her yıl yaklaşık 1 bin 500 civarında deprem gerçekleşiyor. 1896'daki Sanriku'dan 1923'teki Kanto depremine kadar Japonya yüz binlerce insanını kaybetti.
Sonrasında; Yaşanılan pratikler sonucu Japonya geçmişten beri depremlere karşı hazırlık yapma, eğitim verme ve hasarları hafifletme becerisiyle dünyanın önde gelen ülkelerinden oldu. Felaketler Japonya afet yönetim politikasını güçlü şekilde etkiledi. Ki bu çalışmalar hiç bitmedi. Örneğin:
Tarih: 11 Mart 2011
Japonya, 9.0 şiddetinde 6 dakika süren dünya tarihinin en büyük dördüncüsü sayılan Tohoku depremi (ve ardından 39 metre yüksekliğe kadar ulaşan tsunamide) 18 bin 431 insanını kaybetti! 400 binden fazla bina yıkıldı, 100 bin kişi evlerinden tahliye edildi, 433 bin km2 alan sular altında kaldı. Zararın maddi boyutu, 309 milyar dolar oldu. Japonya, geçmişte yaşadığı deneyim nedeniyle kapsamlı yasal düzenlemelere sahipti. Ancak bu deprem, mevzuat konusunda bazı eksiklikleri ortaya çıkardı.
Peki, Japonya ne yaptı da; geçen yıl 16 Mart 2022'de Fukuşima'daki 7.3 şiddetindeki depremde sadece iki kişi öldü!
İkinci Dünya Savaşı ardından Japonya, 1947'de Afet Yardım Yasası çıkardı. Ardından 14 yıl sonra afet müdahalesinde merkezi hükümetin ve yerel idarelerin sorumluluklarını açıkça tanımladığı Afete Karşı Önlemler Temel Yasası'nı yürürlüğe soktu. Gördü ki; doğal felaketler sonrasında alınacak tedbirlerden ziyade, önleyici hazırlık tedbirlerine daha çok yoğunlaşmak lazım. Nitekim, yıllar geçtikçe algılama, erken uyarı sistemleri, çoklu kanal sistemleri, tehlike haritalaması, tahliye planlaması, okullarda, işyerlerinde düzenli afet eğitimleri, tatbikatları kapsayan geniş yelpazeye yayılan çalışmalar yaptı.
Mesela… Arazi kullanım planlamasına odaklandı, yeniden inşa bölgeleri belirledi. Sadece tüm binalar sarsıntılara dayanacak şekilde inşa edilmedi, inşaat denetimi de güçlendirildi. Tek örnek vereyim:
Japonya kanunlarına göre, insanların yaşayacağı binaların projelendirilmesi ve depreme dayanıklılık hesaplamalarını sadece “kençikuşi” adı verilen uzmanlar yapıyor. Keza: İnşaat mühendisleri yollar, tüneller, barajlar gibi büyük altyapı projelerinde hesaplamalar yapsa da kençikuşi uzmanlarının sözü burada da geçiyor. Ayrıca…İnşaatın başlamasıyla birlikte bu sorumlu kişiler, hiçbir müsamaha göstermeden yapının şartname ve standartlara uygun yapılıp yapılmadığı kutsal görev olarak denetliyor. Mesela:
Yıl, 2019.
Tokyo merkezli “Leopalace21” adlı Japon inşaat şirketi, yaptığı apartmanlarda iki oda arasındaki duvarın ses ve yangın geçirmez özelliklerinin standartlara uygun olmadığının ortaya çıkması üzerine, ülkede inşa ettiği 40 bine yakın apartman dairesinde tetkik kararı aldı. 72,1 milyar yen zarar etti. İşte böyle olunca; deprem öldürmüyor, binalar yıkılmıyor!
Ya Türkiye?
Doğal afetlere ilişkin yasal mevzuat ilk olarak, 32 bin 962 kişinin yaşamını kaybettiği, 116 bin 720 binanın yıkıldığı, 7,2 şiddetindeki 1939 Erzincan depreminden tam 20 yıl sonra 1959'da düzenlendi! Ki bunlar genellikle afet sonrası yapılacaklar ile ilgiliydi. Öncesi, arazi planlaması, inşaat güçlendirilmesi, denetim gibi önlemler pek yoktu!
Sonuç…
Erzincan depreminin benzerini 84 yıl sonra bugün aynen yaşıyoruz. İnsan yazarken utanıyor: Yazarken utanıyorum, uyurken utanıyorum, yerken içerken utanıyorum, ayağımı uzatıp rahat nefes alırken bile utanıyorum. İnsan bunlardan utanır mı yahu. Biz utanır hale geldik.
Allahtan ölenlere rahmet, yakınlarına sabırlar ve yaralılarımıza da acil şifalar diliyoruz. Fatih Mehmet Kuz, Oğuzhan Kocabaş, Salih Mithat Gürer ve Muammer Köşe arkadaşlarımız ile deprem bölgelerinde görev yapan tüm gönüllülerimize ise şükranlarımızı gönderiyoruz.