Gökdelenler şeklinde kat kat göğe doğru yükselen hastaneler dünyaya tutunma arzusunun neticesidir.Tertemiz koridorları,bembeyaz önlükleriyle doktorları,fizyoterapistleri,hemşireleri ve yardımcı sağlık çalışanlarının tamamıyla güven duygusunun filizlendiği mekanlardır hastaneler.
Elim bir trafik kazası sonrasında geçirdiği beyin kanaması neticesinde yoğun bakımda solunum destek cihazı yardımıyla yaşama tutunmaya çalışan genç bir yetişkin,zorlu doğum sonucu oksijensiz kaldığı için Serebral Palsi tanısıyla yıllardır fizik tedavi koridorlarını aşındıran bir çocuk,anlam arayışıyla beynini hor kullanıp çevresinden göremediği kıymeti psikiyatri kliniğinde bulmaya çalışan şizotipal tanılı bir din bilgini,çocuk onkoloji unitesinde kan kanseri teşhisi konup kemeoterapi alan üç yaşında bir çocuk ve beyaz kurelerimiz çok iyi hocam diyen gözü yaşlı bir anneden,kullandığı kortizon ilaçları,ek rahatsızlıkları ve geride bıraktığı yılların yüklediği kilolarından kurtulmak amacıyla diyet polikinikleri önünde sıra bekleyenine kadar her çeşit sıkıntılarına çözüm arayan derttaş görmek mümkündür.
Her ne kadar AVM kıvamında luks hastanelerin varlığı acaba tedavi olurken masrafların altından kalkabilir miyim sorusunu uyandırsa da yorgun zihinlerde,herkesin dilinde olan söylem:’Allah cc kimseyi hastanelere düşürmesin,buraları da eksik etmesin’dir.
Öyle ki:Bizler beyaz önlüklerimizle güvenin temsilcisi olan sağlık çalışanları olarak hastalarımıza empati ile yaklaşmalıyız.Ben,sen kısacası herbir ferdiyle toplum olarak hepimiz bir engelli adayı olduğumuzu unutmamalı,engelli bireylere köstek olmak yerine destek olmalıyız.
Efendim,tene herkes dokunur,cana dokunan tedavi ederin bilincinde olarak üzerimize atılan o benbeyaz önlükleri hakkını vere vere hesap sorarlar diye taşımalı,’umudum dünyaya takılı kaldı ‘diyerek son nefesini verene dua olmalıyız.
Sürç-i lisan ettiysek affola.