yandex
Engin Tecrübe (Bu çalışmalar bilimsel araştırma grubu tarafından yürütülmektedir)
Köşe Yazarı
Engin Tecrübe (Bu çalışmalar bilimsel araştırma grubu tarafından yürütülmektedir)
 

MADDENİN ARDINDAKİ SIR

MADDENİN ARDINDAKİ SIR Her insan hayatı boyunca beyninin içinde yaşar ve hiçbir şekilde beyninin dışına çıkamaz. Gördüğümüz her görüntüye, duyduğumuz her sese, dokunduğumuz her cisme, tattığımız her lezzete dair algılar, elektrik sinyallerinin beynimizde oluşturduğu hislerdir. Biz ne tattığımız bir meyvenin, ne duyduğumuz bir sesin ne de gördüğümüz bir görüntünün beynimizin dışındaki aslına asla ulaşamayız. Hayatımız boyunca, bu asılların beynimizde oluşan algılarını seyrederiz. Örneğin, uçakla bir ülkeden bir diğerine giden, okyanuslar geçen bir insan aslında beyninde oluşan görüntüler arasında seyahat eder. Havalanının görüntüsü, gürültüsü, uçak saatlerinin anonsu, uçağın motorunun sesi, uçağın havalanırken insanda oluşturduğu his, bulutlar, aşağıda kalan şehir görüntüsü, okyanus, uzaklık hissi, uçak koltuğunun döşemesinin verdiği his... Bunların tamamı beyindeki küçücük algı merkezlerinde algılanır. Beynin içindeki bir santimetreküplük görme merkezinde oluşan uzaklık hissi ise Allah'ın yaratışının büyük bir mucizesidir. Allah, bu kadar küçük bir noktada yarattığı görüntüler arasında kilometrelerce uzak gibi algılanan mesafe algısını da yaratmaktadır. Uçaktan altındaki okyanusa bakan bir insan aslında beynindeki uçaktan beynindeki okyanusa bakmaktadır. Aradaki yükseklik ise Allah'ın beyninin içinde yaşayan insana yarattığı bir algıdır. Bu noktada karşımıza büyük bir gerçek daha çıkmaktadır: Kilometrelerce aşağıdaki okyanusu gören, uçağın motorunun gürültüsünü duyan, uçak koltuğunun sertliğini hisseden beynin içindeki hücreler, sinirler olamaz. Peki bu hisleri algılayan kimdir? Materyalistlerin asla cevap veremeyecekleri bu sorunun cevabı, Allah'ın yarattığı ruhtur. Tüm bu hisleri yaşayan ruhumuzdur. Allah'ın yaratışındaki bu muhteşem sanatı, bu olağanüstü ilmi, sonsuz aklı, benzersiz yaratışı siz de mutlaka daha detaylı öğrenmeli ve bu yaratılış mucizesinden sonuç çıkarmalısınız. Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar. (Rum Suresi, 8) MADDENİN DIŞARIDAKİ VARLIĞINA DUYULARIMIZLA ASLA ULAŞAMAYIZ Televizyonda akşam haberlerini izlerken size televizyonun kaç metre uzağınızda olduğu sorulsa, muhtemelen birkaç metre dersiniz. Fakat doğru cevap bu değildir. Çünkü televizyon "birkaç metre" ileride değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezinizdedir. Sizin gördüğünüz dışınızdaki televizyon değil, beyninizdeki görme merkezinizde oluşturulan televizyon görüntüsüdür. Dışarıdan, ışık yoluyla gelen mesaj, hücreleriniz tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür ve beyninize giden bu elektrik sinyali bir görüntü olarak algılanır. Bu gerçek Allah'ın çok büyük bir mucizesidir. Çünkü Allah, etten, yağdan, proteinden oluşan minicik bir noktada renkli, ışıklı, derinlik hissi veren, hiçbir bulanıklığı, kayması veya kararması olmayan, kusursuz netlikte ve kalitede bir görüntü yaratmaktadır. Dahası, yine aynı beynin başka küçük bir noktasında bu görüntüye eşlik eden, onunla büyük bir uyum içinde olan son derece kaliteli, çok yönlü, pürüzsüz, hışırtısız bir ses de yaratmaktadır. Şu bilimsel bir gerçektir ki, herkes kafatasının içinde beynine yerleştirilmiş küçücük bir odada yaşar aslında. Hiçbir insan, ne yaparsa yapsın kafatasının içindeki bu odadan dışarı asla çıkamaz. Beyninde gördüklerinin asıllarına asla ulaşamaz. Bu bilimsel gerçek, Allah'ın yaratışındaki ihtişamı ve benzersizliği göstermesi açısından çok önemlidir. Allah, Hz. Adem'den itibaren, bugüne kadar yaşamış olan tüm insanların beyinlerinde ayrı ayrı hayatlarını yaratmış, milyarlarca insana ayrı ayrı rengarenk, ışıl ışıl, uzaklık hissi olan görüntüler göstermiş, kuş seslerini, en güzel besteleri, büyük bir şelalenin gürlemesini, gök gürültüsünü, arının vızıltısını dinletmiştir. Daha da çarpıcı olanı, Allah tüm algıları o kadar büyük bir uyum ve kusursuzlukla yaratmıştır ki, bu insanların büyük bir çoğunluğu aslında beyinlerinin içindeki görüntüyü seyrettiklerini, beyinlerinin içindeki sesi dinlediklerini farketmemişlerdir. Hep dışarıdaki varlıkları görüp, duyduklarını, onlarla konuştuklarını, onlara dokunduklarını sanmışlardır. Bu önemli gerçeği unutmayın: Maddenin aslına asla ulaşamayız. Biz ancak beynimizde gördüklerimizi yaşarız. DARWINİST-MATERYALİSTLERİN CEVAPLAYAMADIKLARI ÖNEMLİ BİR SORU: Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden,  senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir? İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Peki beyinde, bu elektrik sinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir? Herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir cevap verememektedirler. Sakın unutmayın Darwinist-materyalist ideolojinin temel iddialarını çökertmek sizin de elinizde. 21. yüzyıl bu gerçeklerin tüm dünyada anlaşılarak kabul edildiği bir yüzyıl olacaktır. Türk milleti aklı, anlayışı ve vicdanı ile bu gerçekleri ilk anlayan ve ilk anlatan millettir. HER İNSAN, TÜM HAYATINI BEYNİNDEKİ KÜÇÜK MEKANDA YAŞAR Herkesin bildiği bir gerçek vardır: Görüntü, ses, koku, tat, dokunma duyusu beyinde hissedilen duyulardır. Yani dış dünyamızı aslında iç dünyamızda yaşarız. Bütün hayatımız, beynimizin içindeki küçük bir mekanda geçer. Dışarıyı, beynimizdeki televizyondan seyrederiz. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini beynimizdeki algı merkezinde koklarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini yine beynimizde sertlik olarak algılarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyalleri beynimizdeki hoparlörde sese dönüşür. Tüm bunları beynimizin içindeki birkaç santimetreküplük odamızda yaşarız ve hayatımız boyunca o odanın dışına asla çıkamayız. Her insan, kıtalar arası yolculuk yapan bir gezgin, ilk olarak aya ayak basan bir astronot, hayatı boyunca köyünden ayrılmamış bir çiftçi de olsa, beynindeki küçük odasının dışında bir yere kıpırdayamaz. Okyanusları, ormanları, gökyüzünü, ayı, güneşi, çiçekleri, meyvaları bu beynimizdeki küçücük odada görür, orada koklar ve seslerini orada dinleriz. Dışarıdaki asıllarına hiçbir zaman ulaşamadan… Beynin içinde tüm bu hisleri algılayan bir şuur vardır. Ancak elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası, sinir hücrelerine ait değildir. Bu şuur, Allah'ın yarattığı ruhtur. Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir. DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ, ALLAH'IN BEYNİMİZDE İZLETTİĞİ KADERİMİZDİR Bir insanın hayatının tamamı, beş duyusu aracılığıyla beyninde kendisine gösterilen algılardan oluşur. Örneğin işine gitmek için yolda yürüyen bir insan aslında beyninin içindeki yolda yürür. Ayakları, yolun üzerindeki engebeler, yokuş aşağı giden yol, ayakkabısının ayağına verdiği rahatsızlık, kaldırımın yüksekliği, yürürken esen rüzgar, yanından geçen arabaların tamamı beyinde görülür ve hissedilir. Yolda yürürken esen rüzgarın etkisiyle gözüne toz kaçan bir insan, rahatsız olan gözünü hafifçe kaşıdığında bu gerçeği hissedecektir. Gözünü kaşımasıyla tüm yol görüntüsü, ağaçlar ve arabalar aşağı yukarı gidip gelecektir. Bu, televizyondaki bir görüntünün kayması gibidir. Televizyondaki sistem beyinde de vardır ve insan beynindeki televizyon ekranını seyreden bir insanla aslında aynı konumdadır. Nasıl ki televizyonda ne yayınlanırsa insan onu seyreder, gerçekte de insan kendisine duyuları aracılığıyla gösterilenleri beyninde seyreder. O halde beynin içinde bu görüntüleri gören, soğuk rüzgarı hisseden kimdir? Allah bize bu hisleri algılayan varlığın RUH olduğunu bildirmiştir. Bizim "hayatımız" dediğimiz şey, aslında kaderimizde yazılı olanın, ruhumuza Allah tarafından yaşattırılmasıdır.   BEYNİNİN İÇİNDE OLUŞAN EV GÖRÜNTÜSÜNÜ SEYREDEN KİM? Darwinist materyalistleri en çok tedirgin eden soru; "Beynin içinde oluşan üç boyutlu, ışıl ışıl, mükemmel görüntüyü GÖREN KİM?" sorusudur. Bilindiği gibi, gördüğümüz herşey, beynimize ulaşan elektrik sinyallerinin oluşturduğu bir görüntüdür. Gözden gelen uyarılar, beynin görme merkezine ulaşır ve beyin bu küçücük noktada üç boyutlu, rengarenk, derinlik algısının kusursuz olduğu bir görüntü oluşturur. Biyoloji, fizyoloji veya biyokimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna dair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki en önemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız: Görüntü beyinde oluşur, peki beyinde oluşan görüntüyü kim seyreder? Seyircisi olmayan bir görüntü işe yaramaz. O halde bu seyirci vücudun neresindedir? Beyinde, bu görüntüyü seyreden bir varlığa bugüne kadar rastlanmamıştır. Beyindeki görüntüyü izleyen etten kemikten oluşan bir varlık değildir. Bu varlık, insanın şuuru, yani ruhudur. Darwinist materyalistler ruhun varlığını kabul etmemek için bu sorudan hep kaçarlar. Konu açıldığında ise panik olarak, anlatan kişiyi susturmaya çalışırlar. Bunu, bir Darwinist-materyaliste bu soruyu sorarak deneyebilirsiniz. HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Televizyonda akşam haberlerini izlerken  size televizyonun kaç metre  uzağınızda olduğu  sorulsa, muhtemelen birkaç metre ileride dersiniz.  Fakat  doğru cevap bu değildir. Çünkü televizyon birkaç metre ilerinizde değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezlerinde yaratılan bir görüntüdür. Ama sesin geliş yönü ve üç boyutlu, derinlikli görüntünün toplamı size televizyonun oturduğunuz yerden birkaç metre uzakta olduğunu düşündürür. Bu hissiniz öylesine güçlüdür ki, aksini ispat  ve ikna için –şu an olduğu gibi- bir hayli açıklama yapmak gerekir. Oysa burada bahsettiğimiz konu bir felsefe veya bir düşünce sistemi değildir. "Maddesel dünya" dünya dediğimiz şeyin, beynimizdeki algı merkezlerinde yaratıldığı bugün bilimin de ispatladığı kesin bir gerçektir. Karşınızda olduğunu düşündüğünüz televizyon, yanınızda çalan müzik seti, alarmını duyduğunuz araba, kokusunu hissettiğiniz güller, görmekten zevk aldığınız dostlarınız, tadını çok sevdiğiniz dondurma, kısacası tüm maddeler beyninizde oluşan hayallerdir.   ALLAH BİLMEKSİZİN BİR YAPRAK DAHİ DÜŞMEZ   Şu anda bu yazıyı okumakta olduğunuzu; Bir dakika sonra ne yapacağınızı; Aklınızdan geçirdiğiniz şeylerin ne olduğunu; Hayatınız boyunca yapacağınız her türlü işi; Sadece kendinizin şahit olduğunu sandığınız herşeyi; Allah bilmektedir...   Toplumun  bazı kesimlerinde, çarpık bir kader anlayışı hakimdir. Bu çarpık kader anlayışında, Allah'ın insanlara bir "alınyazısı" belirlediği, ama o insanların kimi zaman bunu değiştirdikleri gibi batıl bir inanış vardır. Örneğin ölümden dönen bir hasta için "kaderini yendi" gibi çok yanlış ifadeler kullanılır.  Oysa kimse kaderini değiştiremez. Ölümden dönen kişi, kaderinde ölümden dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. "Kaderimi yendim" diyerek kendilerini aldatanların bu cümleyi söylemeleri yine kaderlerindedir. Şahit olduğumuz ya da olmadığımız her türlü olay, Allah'ın bilgisi ve kontrolü altında gelişmektedir. Kader Allah'ın ilmidir ve tüm zamanları aynı anda bilen ve tüm zamanlara ve mekanlara hakim olan Allah için, herşey kaderde yazılmış ve bitmiştir.   Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez;  Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2021 - Perşembe

MADDENİN ARDINDAKİ SIR

MADDENİN ARDINDAKİ SIR

Her insan hayatı boyunca beyninin içinde yaşar ve hiçbir şekilde beyninin dışına çıkamaz. Gördüğümüz her görüntüye, duyduğumuz her sese, dokunduğumuz her cisme, tattığımız her lezzete dair algılar, elektrik sinyallerinin beynimizde oluşturduğu hislerdir. Biz ne tattığımız bir meyvenin, ne duyduğumuz bir sesin ne de gördüğümüz bir görüntünün beynimizin dışındaki aslına asla ulaşamayız. Hayatımız boyunca, bu asılların beynimizde oluşan algılarını seyrederiz.

Örneğin, uçakla bir ülkeden bir diğerine giden, okyanuslar geçen bir insan aslında beyninde oluşan görüntüler arasında seyahat eder. Havalanının görüntüsü, gürültüsü, uçak saatlerinin anonsu, uçağın motorunun sesi, uçağın havalanırken insanda oluşturduğu his, bulutlar, aşağıda kalan şehir görüntüsü, okyanus, uzaklık hissi, uçak koltuğunun döşemesinin verdiği his... Bunların tamamı beyindeki küçücük algı merkezlerinde algılanır.

Beynin içindeki bir santimetreküplük görme merkezinde oluşan uzaklık hissi ise Allah'ın yaratışının büyük bir mucizesidir. Allah, bu kadar küçük bir noktada yarattığı görüntüler arasında kilometrelerce uzak gibi algılanan mesafe algısını da yaratmaktadır. Uçaktan altındaki okyanusa bakan bir insan aslında beynindeki uçaktan beynindeki okyanusa bakmaktadır. Aradaki yükseklik ise Allah'ın beyninin içinde yaşayan insana yarattığı bir algıdır.

Bu noktada karşımıza büyük bir gerçek daha çıkmaktadır: Kilometrelerce aşağıdaki okyanusu gören, uçağın motorunun gürültüsünü duyan, uçak koltuğunun sertliğini hisseden beynin içindeki hücreler, sinirler olamaz.

Peki bu hisleri algılayan kimdir? Materyalistlerin asla cevap veremeyecekleri bu sorunun cevabı, Allah'ın yarattığı ruhtur. Tüm bu hisleri yaşayan ruhumuzdur.

Allah'ın yaratışındaki bu muhteşem sanatı, bu olağanüstü ilmi, sonsuz aklı, benzersiz yaratışı siz de mutlaka daha detaylı öğrenmeli ve bu yaratılış mucizesinden sonuç çıkarmalısınız.

Kendi nefisleri konusunda

düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri

ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve

belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine

kavuşmayı inkar ediyorlar.

(Rum Suresi, 8)

MADDENİN DIŞARIDAKİ VARLIĞINA DUYULARIMIZLA ASLA ULAŞAMAYIZ

Televizyonda akşam haberlerini izlerken size televizyonun kaç metre uzağınızda olduğu sorulsa, muhtemelen birkaç metre dersiniz. Fakat doğru cevap bu değildir. Çünkü televizyon "birkaç metre" ileride değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezinizdedir. Sizin gördüğünüz dışınızdaki televizyon değil, beyninizdeki görme merkezinizde oluşturulan televizyon görüntüsüdür. Dışarıdan, ışık yoluyla gelen mesaj, hücreleriniz tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür ve beyninize giden bu elektrik sinyali bir görüntü olarak algılanır.

Bu gerçek Allah'ın çok büyük bir mucizesidir. Çünkü Allah, etten, yağdan, proteinden oluşan minicik bir noktada renkli, ışıklı, derinlik hissi veren, hiçbir bulanıklığı, kayması veya kararması olmayan, kusursuz netlikte ve kalitede bir görüntü yaratmaktadır. Dahası, yine aynı beynin başka küçük bir noktasında bu görüntüye eşlik eden, onunla büyük bir uyum içinde olan son derece kaliteli, çok yönlü, pürüzsüz, hışırtısız bir ses de yaratmaktadır.

Şu bilimsel bir gerçektir ki, herkes kafatasının içinde beynine yerleştirilmiş küçücük bir odada yaşar aslında. Hiçbir insan, ne yaparsa yapsın kafatasının içindeki bu odadan dışarı asla çıkamaz. Beyninde gördüklerinin asıllarına asla ulaşamaz.

Bu bilimsel gerçek, Allah'ın yaratışındaki ihtişamı ve benzersizliği göstermesi açısından çok önemlidir. Allah, Hz. Adem'den itibaren, bugüne kadar yaşamış olan tüm insanların beyinlerinde ayrı ayrı hayatlarını yaratmış, milyarlarca insana ayrı ayrı rengarenk, ışıl ışıl, uzaklık hissi olan görüntüler göstermiş, kuş seslerini, en güzel besteleri, büyük bir şelalenin gürlemesini, gök gürültüsünü, arının vızıltısını dinletmiştir. Daha da çarpıcı olanı, Allah tüm algıları o kadar büyük bir uyum ve kusursuzlukla yaratmıştır ki, bu insanların büyük bir çoğunluğu aslında beyinlerinin içindeki görüntüyü seyrettiklerini, beyinlerinin içindeki sesi dinlediklerini farketmemişlerdir. Hep dışarıdaki varlıkları görüp, duyduklarını, onlarla konuştuklarını, onlara dokunduklarını sanmışlardır.

Bu önemli gerçeği unutmayın: Maddenin aslına asla ulaşamayız.

Biz ancak beynimizde gördüklerimizi yaşarız.

DARWINİST-MATERYALİSTLERİN CEVAPLAYAMADIKLARI ÖNEMLİ BİR SORU:

Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden,  senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen,

gülü koklayan kimdir?

İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Peki beyinde, bu elektrik sinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?

Herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir cevap verememektedirler.

Sakın unutmayın Darwinist-materyalist ideolojinin temel iddialarını çökertmek sizin de elinizde.

21. yüzyıl bu gerçeklerin tüm dünyada anlaşılarak kabul edildiği bir yüzyıl olacaktır. Türk milleti aklı, anlayışı ve vicdanı ile bu gerçekleri ilk anlayan ve ilk anlatan millettir.

HER İNSAN, TÜM HAYATINI BEYNİNDEKİ KÜÇÜK MEKANDA YAŞAR

Herkesin bildiği bir gerçek vardır: Görüntü, ses, koku, tat, dokunma duyusu beyinde hissedilen duyulardır. Yani dış dünyamızı aslında iç dünyamızda yaşarız. Bütün hayatımız, beynimizin içindeki küçük bir mekanda geçer. Dışarıyı, beynimizdeki televizyondan seyrederiz. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini beynimizdeki algı merkezinde koklarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini yine beynimizde sertlik olarak algılarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyalleri beynimizdeki hoparlörde sese dönüşür. Tüm bunları beynimizin içindeki birkaç santimetreküplük odamızda yaşarız ve hayatımız boyunca o odanın dışına asla çıkamayız. Her insan, kıtalar arası yolculuk yapan bir gezgin, ilk olarak aya ayak basan bir astronot, hayatı boyunca köyünden ayrılmamış bir çiftçi de olsa, beynindeki küçük odasının dışında bir yere kıpırdayamaz. Okyanusları, ormanları, gökyüzünü, ayı, güneşi, çiçekleri, meyvaları bu beynimizdeki küçücük odada görür, orada koklar ve seslerini orada dinleriz. Dışarıdaki asıllarına hiçbir zaman ulaşamadan… Beynin içinde tüm bu hisleri algılayan bir şuur vardır. Ancak elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası, sinir hücrelerine ait değildir. Bu şuur, Allah'ın yarattığı ruhtur.

Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.

DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ, ALLAH'IN BEYNİMİZDE İZLETTİĞİ KADERİMİZDİR

Bir insanın hayatının tamamı, beş duyusu aracılığıyla beyninde kendisine gösterilen algılardan oluşur. Örneğin işine gitmek için yolda yürüyen bir insan aslında beyninin içindeki yolda yürür. Ayakları, yolun üzerindeki engebeler, yokuş aşağı giden yol, ayakkabısının ayağına verdiği rahatsızlık, kaldırımın yüksekliği, yürürken esen rüzgar, yanından geçen arabaların tamamı beyinde görülür ve hissedilir.

Yolda yürürken esen rüzgarın etkisiyle gözüne toz kaçan bir insan, rahatsız olan gözünü hafifçe kaşıdığında bu gerçeği hissedecektir. Gözünü kaşımasıyla tüm yol görüntüsü, ağaçlar ve arabalar aşağı yukarı gidip gelecektir. Bu, televizyondaki bir görüntünün kayması gibidir. Televizyondaki sistem beyinde de vardır ve insan beynindeki televizyon ekranını seyreden bir insanla aslında aynı konumdadır. Nasıl ki televizyonda ne yayınlanırsa insan onu seyreder, gerçekte de insan kendisine duyuları aracılığıyla gösterilenleri beyninde seyreder.

O halde beynin içinde bu görüntüleri gören, soğuk rüzgarı hisseden kimdir? Allah bize bu hisleri algılayan varlığın RUH olduğunu bildirmiştir. Bizim "hayatımız" dediğimiz şey, aslında kaderimizde yazılı olanın, ruhumuza Allah tarafından yaşattırılmasıdır.

 

BEYNİNİN İÇİNDE OLUŞAN EV GÖRÜNTÜSÜNÜ SEYREDEN KİM?

Darwinist materyalistleri en çok tedirgin eden soru; "Beynin içinde oluşan üç boyutlu, ışıl ışıl, mükemmel görüntüyü GÖREN KİM?" sorusudur.

Bilindiği gibi, gördüğümüz herşey, beynimize ulaşan elektrik sinyallerinin oluşturduğu bir görüntüdür. Gözden gelen uyarılar, beynin görme merkezine ulaşır ve beyin bu küçücük noktada üç boyutlu, rengarenk, derinlik algısının kusursuz olduğu bir görüntü oluşturur.

Biyoloji, fizyoloji veya biyokimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna dair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki en önemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız: Görüntü beyinde oluşur, peki beyinde oluşan görüntüyü kim seyreder? Seyircisi olmayan bir görüntü işe yaramaz. O halde bu seyirci vücudun neresindedir? Beyinde, bu görüntüyü seyreden bir varlığa bugüne kadar rastlanmamıştır.

Beyindeki görüntüyü izleyen etten kemikten oluşan bir varlık değildir. Bu varlık, insanın şuuru, yani ruhudur. Darwinist materyalistler ruhun varlığını kabul etmemek için bu sorudan hep kaçarlar. Konu açıldığında ise panik olarak, anlatan kişiyi susturmaya çalışırlar. Bunu, bir Darwinist-materyaliste bu soruyu sorarak deneyebilirsiniz.

HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Televizyonda akşam haberlerini izlerken  size televizyonun kaç metre  uzağınızda olduğu  sorulsa, muhtemelen birkaç metre ileride dersiniz.  Fakat  doğru cevap bu değildir. Çünkü televizyon birkaç metre ilerinizde değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezlerinde yaratılan bir görüntüdür. Ama sesin geliş yönü ve üç boyutlu, derinlikli görüntünün toplamı size televizyonun oturduğunuz yerden birkaç metre uzakta olduğunu düşündürür. Bu hissiniz öylesine güçlüdür ki, aksini ispat  ve ikna için –şu an olduğu gibi- bir hayli açıklama yapmak gerekir. Oysa burada bahsettiğimiz konu bir felsefe veya bir düşünce sistemi değildir. "Maddesel dünya" dünya dediğimiz şeyin, beynimizdeki algı merkezlerinde yaratıldığı bugün bilimin de ispatladığı kesin bir gerçektir.

Karşınızda olduğunu düşündüğünüz televizyon, yanınızda çalan müzik seti, alarmını duyduğunuz araba, kokusunu hissettiğiniz güller, görmekten zevk aldığınız dostlarınız, tadını çok sevdiğiniz dondurma, kısacası tüm maddeler beyninizde oluşan hayallerdir.

 

ALLAH BİLMEKSİZİN BİR YAPRAK DAHİ DÜŞMEZ

 

Şu anda bu yazıyı okumakta olduğunuzu;

Bir dakika sonra ne yapacağınızı;

Aklınızdan geçirdiğiniz şeylerin ne olduğunu;

Hayatınız boyunca yapacağınız her türlü işi;

Sadece kendinizin şahit olduğunu sandığınız herşeyi;

Allah bilmektedir...

 

Toplumun  bazı kesimlerinde, çarpık bir kader anlayışı hakimdir. Bu çarpık kader anlayışında, Allah'ın insanlara bir "alınyazısı" belirlediği, ama o insanların kimi zaman bunu değiştirdikleri gibi batıl bir inanış vardır. Örneğin ölümden dönen bir hasta için "kaderini yendi" gibi çok yanlış ifadeler kullanılır.  Oysa kimse kaderini değiştiremez. Ölümden dönen kişi, kaderinde ölümden dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. "Kaderimi yendim" diyerek kendilerini aldatanların bu cümleyi söylemeleri yine kaderlerindedir.

Şahit olduğumuz ya da olmadığımız her türlü olay, Allah'ın bilgisi ve kontrolü altında gelişmektedir.

Kader Allah'ın ilmidir ve tüm zamanları aynı anda bilen ve tüm zamanlara ve mekanlara hakim olan Allah için, herşey kaderde yazılmış ve bitmiştir.

 

Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez;  Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.