Başta ABD ve Avrupa ülkelerinin desteği ve arka çıkmasıyla Gazze’ye karşı 7 Ekim’de başlatılan saldırılar, İsrail’in vahşi ve orantısız güç kullanımının bir tezahürüdür. Bugünlerde Gazze, insanlık tarihinin gördüğü en acımasız katliamlardan biriyle karşı karşıyadır. Sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden olan bu saldırılar sürerken, dünya adeta bu insanlık dramını izlemeye devam etmektedir. Saldırılar sonucunda en büyük acıyı çekenler ise çocuklar ve kadınlar olmuştur. Uzun dönemde toplumun geleceği olan 9 bin 730 çocuk, acımasız bombardımanların hedefi olmuş ve yaşamlarını kaybetmiştir. Aynı şekilde, 6 bin 830 kadın da hayatını kaybedenler arasında yer almaktadır. Bu rakamlar, İsrail’in sivilleri hedef aldığı ve uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal ettiği gerçeğini yansıtmaktadır. Sivil altyapıyı da hedef alan saldırılar, Gazze’deki insanların güvenli bölgelere sığındığı hastane ve eğitim kurumlarını bile tahrip etmiştir. Bu korkunç saldırılardan etkilenen bir diğer grup ise engelli Filistinlilerdir. Zaten zorlu bir yaşam süren bu insanlar, saldırılar nedeniyle tıbbi bakım ve rehabilitasyon olanaklarından mahrum kalmıştır. Engellilikleri nedeniyle daha savunmasız olan bu insanlar, tahrip edilen altyapı nedeniyle gerekli destek ve yardımı almakta büyük zorluklar yaşamaktadır. Bu, uluslararası toplumun dikkate alması gereken ciddi bir insan hakları ihlalidir. İsrail’in bu orantısız güç kullanımı ve katliamları insanlık vicdanını derinden yaralamıştır. Sivil kayıpların kabul edilemez olduğu açıktır ve bu suçlar adaletin sağlanması için uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınmalıdır. İsrail, bu savaş suçlarının hesabını vermek üzere uluslararası mahkemelerde yargılanmalıdır. Sonuç olarak, İsrailin orantısız güç kullanımı ve katliamları insanlık adına kabul edilemezdir. Engelli Filistinlilerin yaşadığı sorunlar da acil bir şekilde ele alınmalıdır. Bu çatışmanın barışçıl bir şekilde sonlandırılması ve insan hakları ihlallerinin yargılanması için uluslararası toplumun daha fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir. Yalnızca adaletin sağlanmasıyla değil, aynı zamanda uzun vadeli barışın tesisiyle, bu bölgedeki insanların yaşamlarını insan onuruna yakışır bir şekilde sürdürebilmeleri mümkün olabilecektir.