yandex

Dağların Ardındaki Gerçek: Reisi’nin Kazası Planlı Bir Suikast mi?

DÜNYA (BBH) - Haber Merkezi | 24.05.2024 - 16:30, Güncelleme: 24.05.2024 - 16:30 1775+ kez okundu.
 

Dağların Ardındaki Gerçek: Reisi’nin Kazası Planlı Bir Suikast mi?

Milli Çözüm dergisi, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçirdiği helikopter kazasıyla ilgili çarpıcı bir makale yayınladı. Makalede, kazanın ardında yatan önemli detaylara ve şüphelere yer verildi.

Milli Çözüm dergisi baş yazarı Ahmet Akgül'ün kaleme aldığı makale İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Doğu Azerbaycan eyaletinde bulunan Kız Kalesi ve Hudaferin Barajlarının açılışını gerçekleştirmişti. Ayrıca, Türkiye’yi Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayacak Zengezur (Aras Demiryolu) Koridoru konusunda tarihi bir anlaşmaya vardılar. Bu gelişme, uzun yıllardır İran ve Azerbaycan arasında görülmemiş bir yakınlaşmayı sembolize etmekte.   Türk devlet aklının (iktidardan ziyade milli odakların) girişimleriyle ilgi çekici bir strateji izlenerek Aliyev’in ikna edilmesiyle gerçekleşen bu yakınlaşmanın, İsrail, ABD ve AB ülkelerini rahatsız ettiği aşikardır. Ancak, bu başarılı buluşma ve anlaşmanın hemen ardından, İran kamuoyu şok edici bir haberle sarsıldı.   İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Tebriz’e gitmek üzere helikopterle yola çıkmış, fakat helikopter, hava muhalefeti nedeniyle dağlık bir bölgeye çakılmıştı. Kazanın gerçekleştiği Verzigan şehri, Arasbaran ormanları arasında ve dağlık bir bölgede bulunuyordu. Tebriz’e ulaşmak için ekipler, Misk Anbar ve Kamtal Dağlarını aşmak zorundaydılar.   Şüpheli Detaylar ve Cevapsız Sorular Makalede yer verilen önemli detaylar, kazanın neden olduğu şüpheleri artırdı:   Helikopter Hareketi: İbrahim Reisi ve yanındaki 8 kişiyi taşıyan helikopterle beraber 2 helikopter daha aynı anda Tebriz’e doğru havalandı. Diğer iki helikopter aynı hava şartlarından ve aynı dağlık coğrafyadan geçip sağ salim Tebriz’e ulaştı. Peki neden İbrahim Reisi’nin helikopteri dağa çakıldı?   Çelişkili Açıklamalar: Kazanın ilk gününde resmi kurtarma ekipleri, cep telefonu görüntüleriyle kaza mahalline yaklaştıklarını ve Tebriz İmamı ile irtibat kurduklarını beyan etti. Ancak 2. günde helikopterdeki 9 kişinin yanmış bedenlerine ulaşıldığı açıklandı. Bu çelişkili bilgiler, kamuoyunda büyük bir güvensizlik yarattı.   İhmal Mi, Suikast Mi? Bu şüpheli kazanın, İran ve Azerbaycan’ın diplomatik yakınlaşmasının hemen ardından gerçekleşmesi dikkat çekici. Türk devlet aklının girişimleriyle Aliyev’in ikna edilerek gerçekleştirilen bu anlaşmanın İsrail ve Batı dünyasında rahatsızlık yarattığı bilinmekte. Bu durum, kazanın bir ihmal sonucu mu yoksa planlı bir suikast mi olduğu sorusunu gündeme getiriyor.   Milli Çözüm dergisinin ayrıntılı incelemesi, bu kazanın ardındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için atılan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. İlerleyen günlerde kazanın arka planına dair daha fazla bilginin ortaya çıkması bekleniyor.   İşte o çarpıcı yazının tamamı…   İbrahim Reisi’nin Helikopter Kazası: İHMAL Mİ, SUİKAST Mİ? İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, iki ülkenin sınır bölgesindeki Doğu Azerbaycan eyaletinde, Kız Kalesi ve Hudaferin Barajlarının açılışını yapmışlar, Türkiye’yi Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayacak Zengezur (Aras Demiryolu) Koridoru konusunda da uzlaşmaya varmışlardı. Uzun yıllardır İran ve Azerbaycan bu denli yakınlaşmamışlardı. Türk Devlet aklının (iktidardan ziyade Milli odakların) gayret ve girişimleriyle Aliyev ikna edilerek gerçekleşen bu tarihi ve talihli gelişmelerin, İsrail’i ve arkasındaki ABD ve AB ülkelerini rahatsız ettiği açıktı. İşte bu buluşma ve anlaşmadan sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Tebriz’e gitmek üzere helikopterle yola çıkmış, ancak hava muhalefeti nedeniyle dağlık bölgeye çakıldıkları açıklanmıştı. Ayrıldıkları Verzigan şehri Arasbaran ormanları arasında ve dağlık bir ortamda yer almaktaydı. Buradan Tebriz’e ulaşmak için Misk Anbar ve Kamtal Dağlarını aşmak lazımdı. Sorular, Acabalar ve Kuşkular!? Ancak kafaları kurcalayan pek çok soru vardı ve hâlâ yanıtsızdı. • Önce İbrahim Reisi ve yanındaki 8 kişiyi taşıyan helikopterle beraber 2 helikopter daha Tebriz’e doğru havalanmışlardı. Diğer ikisi aynı hava şartlarından ve aynı dağlık coğrafyadan geçip Tebriz’e ulaştıklarına göre, İbrahim Reisi’nin helikopteri niye dağa çakılmıştı? Kazanın ilk gününde; resmi kurtarma ekipleri cep telefonu görüntüleriyle, kaza mahalline yaklaştıkları ve Tebriz İmamıyla irtibat kurdukları yönünde beyanatlarda bulundukları halde, 2. günde helikopterdeki 9 kişinin yanmış bedenlerine ulaştıklarının belirtilmesi kafaları karıştırmaktaydı!? Bu helikopterler, bir tatbikat ve tahkikat göreviyle değil… Acil bir müdahale ve ulaşım mecburiyeti göreviyle değil… İran’ın Cumhurbaşkanı, Dış Bakanı, Devrim Muhafızları Komutanları gibi en üst düzey yöneticilerini taşıyan stratejik bir görev yaparken, bu denli tedbirsiz, dikkatsiz ve ilgisiz davranılması üzerinde elbette durulmalıydı! • Acaba İsrail dostu Aliyev’le, İran’ın bu denli yakınlaşmasına alınan… Ve daha önce İsrail’e etkisiz füzeler yollayan İran’dan intikam için fırsat kollayan İsrail’in bu kazada bir parmağı var mıydı? Çünkü Aliyev ve Reisi uzlaşması nedeniyle İsrail kendisini arkadan hançerlenmiş saymaktaydı!.. • İbrahim Reisi’nin helikopterine uzaktan kumanda ile müdahale etmek konusunda, İsrail’in bir şansı da vardı; çünkü Azerbaycan’ın İran sınırına yakın, Hazar Denizi kıyısındaki Lenkeran kasabasıyla, Ermenistan yakınındaki Hankendi arasındaki gizli bir alanda, İsrail’in özel bir askeri hava üssü bulunduğu konuşulmaktaydı. Hatta, geçen yıllar İsrail Haaretz gazetesi, Açık Kaynak Uçuş Verilerine dayanarak MOSSAD’ın, İran’ı gözetlemek ve gerektiğinde müdahale etmek üzere, Azerbaycan’ın İran’a yakın bölgesinde bir Askeri Üs kurmasına izin verdiğini yazmış ve İran pek çok sefer bu durumdan rahatsızlığını açığa vurmuşlardı. Üstelik bu olayla ilgili İsrail televizyonunda açıklama yapan bir istihbarat yetkilisinin: “Biz Cumhurbaşkanlarına ve Devlet adamlarına değil, sadece terörist odaklara bu tür suikastlar yaparız!” sözleri de kafa karıştırıcıydı. • Ve maalesef, İran kendi içindeki İsrail (ve ABD) adamlarını = ajanlarını tam olarak belirleyip etkisiz kılmayı hâlâ başaramamıştı. Bu nedenle Devletin 2 numaralı yöneticisini koruyamamıştı. İran’da Ruhani Liderden sonra Devletin, devrimin, düzenin ve Devrim Muhafızları askerlerinin en yetkili Başkanı olan çok önemli bir şahsın korunması noktasındaki bu zafiyetler, İran’ın büyük bir itibar kaybına da yol açacaktı. Bu olayda eğer ihmaller zinciri varsa, bu kasıtlı ihmallerde İsrail ve ABD parmağı da aranmalıydı… Çünkü İbrahim Reisi’nin; MOSSAD, CIA başta, tüm yabancı istihbaratın, hatta İslamcı bilinen terör yapılarının hedefinde olduğu bilinip durulmaktaydı. • Kazanın yaşandığı Bell 412 helikopterleri Amerikan yapımıydı. Hele bu türler oldukça yıpranmış ve ıskartaya çıkmıştı. Bunların iki vidasının gevşemesi veya gevşetilmesi bile bu tür facialara yol açmaktaydı. Teknolojide önemli mesafeler aldığı konuşulan İran’ın; değil kendi imkânlarıyla bunları yenilemek, hatta kaza yerini saatler sonra tespit edebilmek için bile, resmi taleple Türk Akıncı İHA’larına ihtiyaç duymuşlardı. • İran ısrarla bu olayın, hava koşullarından ve dağlık arazi şartlarından kaynaklanan bir KAZA olduğunu kanıtlama çabasındaydı. Çünkü sabotaj ihtimalinin ispatlanması durumunda bu bir savaş sebebi sayılacaktı; muhatap ise İsrail ve ABD olacaktı!.. İran böyle bir hesaplaşmaya hazır mıydı?!. Bizim kanaatimiz; İran resmen bu elim olayın bir kaza olduğu sonucuna vardıklarını açıklayacaktı… Ancak, duyarlı İran halkı bununla tatmin olmayacaktı… İran yönetimi mecburen, resmen olmasa da dolaylı şekilde, güya “intikamımızı aldık” cinsinden halkın havasını almak üzere İsrail’e yönelik bazı saldırılara kalkışacaktı!.. İşte bunu bahane eden İsrail ve ABD ise İran’a saldıracaklardı!.. Ama bu saldırılar, ABD’ye pahalıya patlayacak, hatta Kuduz İsrail’in sonunu hazırlayacaktı… Bunların nasıl olacağı konusunun açıklanması ise münasip düşmediğinden, şimdilik bizde kalsındı… BM Genel Sekreteri Guterres’in “Bu elim kazayı hayret ve dehşetle izliyorum!” ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin “Olayı duyunca şaşkınlığa uğradım ve şoke oldum!..” sözleri, bölgemizde ve dünya genelinde sebep olacağı vahim sonuçlarından duydukları kuşkuları yansıtmaktaydı. Evet, İran gibi stratejik öneme sahip bir ülkenin: Cumhurbaşkanının, Dışişleri Bakanının, her ikisinin danışmanlarının, Devrim Muhafızları üst düzey iki komutanının, Tebriz Valisinin ve Cuma İmamının, Ruhani Lider Hamaney’in Tebriz Temsilcisinin ve helikopter kaptanının, toplam 9 çok önemli yönetici kadrolarının aynı kazada ve bir arada yanarak ölüp bu dünyadan ayrılmaları, elbette ve her halde tarihin seyrini değiştirecek olaylar zincirine yol açacaktı… Ve bu noktada sormak lazımdı: Acaba; UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi)’nin işlediği savaş suçları ve ağır insan hakları ihlali nedeniyle, tutuklama talebi anlamına gelen bir karar almasının hemen ardından, Siyonist İsrail’in terörist yönetimi, dikkatleri dağıtıp zaman kazanmak ve tabiri caizse “Ne BM ne UCM, hiçbir küresel kurumu ve kararı takmadıkları” mesajını ulaştırmak için de, bu kazadan medet ummuş olabilir mi? diye düşünmekte de fayda vardı… Azerbaycan’la İran’ın Dalaşmaları! 2020’deki Karabağ Savaşı’ndan bu yana Azerbaycan ile İran arasında gerilim tırmanmıştı. İran, Kafkasya’da jeopolitik statünün değişmesini bölgesel çıkarları için tehlikeli saymaktaydı. Bu konuda tehditkâr bir pozisyon takınan İran, Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkilerini ilerletmesinden rahatsızdı. İran son iki yılda “Sınırların değişmesine izin vermeyeceğiz” diyerek Aras Nehri hattında 4 askeri tatbikat yapmıştı. Azerbaycan da karşı tatbikatlarla “Korkmuyoruz” mesajı vermeye çalışmıştı. Yetkililerin karşılıklı suçlamaları medya savaşlarıyla tehlikeli boyutlara taşınmıştı. İki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları karşılıklı olarak, saldırgan yayınları protesto eden notalar yayımlamıştı. Durup durup alevlenen gerilimde son perde, 29 Mart 2023’te Azerbaycan’ın Tel Aviv Büyükelçiliği’nin açılışıyla daha da kızışmıştı. İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile ortak basın toplantısında, “Azerbaycan ve İsrail, İran tehdidiyle karşı karşıya. İran’a birlikte karşı koymalıyız. İran’ın nükleer kapasitesini artırmasını önlemeliyiz” diyerek iki sınır komşusunun arasına mayın atmıştı. Bayramov ise 30 yılı geride bırakan ilişkilerin stratejik ortaklık seviyesine ulaştığını vurgulamıştı. Bayramov’a göre 2022’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi yüzde 85 artmıştı. Azerbaycan’da faaliyet gösteren İsrailli şirket sayısı 140’a ulaşmıştı. İsrail’in Haaretz gazetesi 6 Mart 2023’te, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası bir saldırısı için bir havaalanı hazırladığını ve MOSSAD’a İran’ı izlemek üzere bir merkez açmasına izin verdiğini yazmıştı. Gazeteye göre 2016’dan itibaren İsrail’den 92 uçak seferiyle milyarlarca dolar değerinde silah alan Azerbaycan, bunun bedelini petrol ve İran’a erişim sağlayarak karşılamaktaydı. Kritik sorun: Zengezur Koridoru olmaktaydı. Azerbaycan’ın İsrail’le savunma ve istihbarat ortaklığından öteden beri Tahran rahatsızdı. Fakat Karabağ Savaşı’nda, sınırdaki 132 kilometrelik şerit Azerbaycan’ın kontrolüne geçerken İran-Ermenistan koridorunda İranlı kamyonlar sorun yaşamaya başlamıştı. Buna ilaveten ateşkes anlaşması gereği, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında Zengezur üzerinden ulaşım hatları açma planı krize yeni bir boyut katmıştı. İran’ın dini lideri Ali Hamaney, 19 Temmuz 2022’de Astana Zirvesi nedeniyle Tahran’da kabul ettiği Erdoğan’a, Ermenistan ile İran arasındaki sınırın kapanmasına neden olacak hiçbir plana izin vermeyeceklerini açıklamıştı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de 13 Ekim’de Astana’da Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’le görüşmesinde tarihi sınırlar, bölgenin jeopolitiği ve İran-Ermenistan transit yolunun değiştirilmesini reddettiklerini vurgulamıştı. Barzani İran’a, Talabani ABD’ye Niye Koşmuşlardı? Amerikalılar; Irak’ta hesabı tutturmak, Bağdat’ı avucuna almak, İran’ı dengelemeye çalışmak ve ayağına sağlam bir yer açmak için iki yakası birbirine kavuşmuş bir Kürdistan’dan yanaydı. Türkiye ve İran’ın istekleri ise bunun tam karşıtıydı. Sözde Kürdistan ise geleceğini güvenceye almaya çalışırken birbirine zıt hedef ve beklentileri olan birkaç adrese birden bakmak zorundaydı. Irak Kürdistan siyaseti çetrefilli bir dönem yaşamaktaydı. Jeopolitiğin dayatmasıyla Türkiye’ye yaslanan Erbil, yüzünü Tahran’a; İran’a yaslanan Süleymaniye ise Washington’a dönmeye başlamıştı. Bunlar konjonktürel kayışlar mı, stratejik tercihler mi olmaktaydı? Jeopolitik gerçeklikten söz ettiğimize göre bunlar çapraz ilişkilerden medet uman dönemsel arayışlar olarak okunmalıydı. Çünkü maalesef hepsinin yularını aynı Siyonist odaklar tutmaktaydı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani, 6-7 Mayıs’ta Tahran’da tam anlamıyla bir lider olarak ağırlanmıştı. Resmi temaslar; Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkanı, Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devrim Muhafızları Genel Komutanı ile sınırlı kalmamış, dini lider Ali Hamaney tarafından da ağırlanmışlardı. Hamaney, Barzani’yi genellikle özel ve mahrem görüşmeler için tahsis edilen bir odada karşılamıştı. Aslında Kürdistan siyaseti; Bağdat, Tahran ve Ankara üçgeninde sıkışmış durumdaydı. Tahran, İsrail’in Kürdistan’ı üs olarak kullandığı suçlamasıyla Erbil’i cendereye almıştı. 2022 ve 2024’te “MOSSAD üssü” diyerek iki Kürt iş adamının konutlarını balistik füzelerle yıkmıştı. Böylece İsrail’in Kürdistan’daki varlığını tanımadığını vurgulamıştı. ABD’yi Irak’tan çekilmeye zorlamak için Iraklı Şii milis grupları üzerinden geliştirilen saldırılardan Kürdistan da nasibini almıştı. İran içinde saldırılarla bağlantılı oldukları suçlamasıyla İranlı Kürt partilerin Irak Kürdistanı’ndaki kamplardan çıkartılması ve sınırlardan uzaklaştırılması da Kürtleri sıkıntıya sokmaktaydı. Dahası 2023’te Bağdat’la sınır güvenliğine dair bir anlaşma imzalayıp merkezi hükümetin Kürdistan üzerindeki kontrolünü artırmıştı. İran-Azerbaycan Yakınlaşmasından Kimler Rahatsızdı? Ve sonunda İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletine seyahate çıkmıştı. Devlet televizyonu helikopter kazasının İran’ın başkenti Tahran’ın yaklaşık 600 kilometre kuzeybatısında, Azerbaycan sınırındaki Jolfa kenti yakınlarında meydana geldiğini açıklamıştı. Bir Saat Önce ABD’ye Meydan Okumuşlardı! Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve İran Cumhurbaşkanı Reisi bir araya gelerek ABD’ye ve Ermenistan’a meydan okumuşlardı. Kazadan yaklaşık 1 saat önce Reisi ile Aliyev, İran-Azerbaycan sınırında buluşmuşlardı. Reisi açılış konuşmasında, “Bu projeler, İran ile Azerbaycan’ın bu gibi çok önemli büyük projeleri hayata geçirebileceğinin göstergesidir. Bazıları bizim bir araya gelmemizi ve ortak başarılarımızı hoş karşılamıyor fakat bunlar bizim için önemli değil. Önemli olan ülkelerimiz, devletlerimiz ve halklarımız için iyi olanı hep birlikte hayata geçirmiş olmamız.” ifadelerini kullanmıştı. Aliyev ise, “Halkımızın ortak başarısı elbette dostlarımızı mutlu ediyor. Beğenmeyenler ise kendi işlerine baksa daha iyi olur. İran ve Azerbaycan devletleri bugün çok güçlü ortak siyasi irade ortaya koydu, birlikte olduğumuzu ve birlikte olmaya devam edeceğimizi kendi halklarına ve tüm dünyaya açıkça ilan etti. Önemli olan budur. İran-Azerbaycan ilişkileri bölgemizde istikrarın önemli şartıdır. Elbette böylesine güzel bir proje halkımızın refahını, istihdamı artıracak, dolayısıyla başarıya giden bir sonraki adım olacaktır. Gelecekte buna benzer pek çok ortak projenin olacağına eminim.” açıklamalarını yapmıştı. Reisi’nin Bindiği Helikopter İhtiyarlamıştı! İran medyası, Bell 412 model helikopterin özelliklerini ortaya çıkarmıştı. Tamamen dolu bir depoyla 900 kilometre yol alan Bell 412, 5.3 ton yük de taşımaktaydı. 1979 üretimi yani 45 yaşında olan helikopter ayrıca 13 kişi kapasiteliydi. Eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, söz konusu helikopter kazasıyla ilgili ABD’yi suçlamış ve “ABD, İran’a uçak ve yedek parça satışını engelleyerek büyük bir helikopter kazası trajedisinden sorumludur” açıklamasını yapmıştı. Keramet Palavrası mıydı, İsrail’in Planı mıydı? İran Ruhani Lideri Ali Hamaney 85 yaşındaydı. Şimdiden onun yerini kimin alabileceği konuşulmaktaydı. İran hukukuna göre yeni bir dini liderin atanması görevi, 88 üst düzey din adamından oluşan Uzmanlar Meclisi’nin sorumluluğundaydı. Mart ayında yeni Uzmanlar Meclisi seçimi yapılmıştı. Hamaney’in ilerlemiş yaşı dikkate alınarak 8 yıllık görev süresi içinde yeni Ayetullah’ı belirlemek gibi çok önemli bir misyonu vardı. Ayetullah Hamaney’in halefinin bir reformist olması ihtimali tartışılmaktaydı. Ancak bu ihtimal sıfıra yakındı. Çünkü Uzmanlar Meclisi içine ılımlılar veya reformistler alınmamıştı. Katı din adamlarından oluşmaktaydı. Ayetullah Hamaney’in “muhafazakâr çizgisinin” devamını ve istikrarlı bir geçişi amaçlayan bu Uzmanlar Meclisi yıllardır hazırlanan projenin son halkasıydı. Ayrıca 2022’de rejimi sarsan halk muhalefeti, başörtülerin yakılması gibi reformist eylemler önemli uyarılar olarak algılanmıştı. İki Ayetullah Adayı öne çıkmaktaydı! Birinci aday İbrahim Reisi olmaktaydı. 2021 seçimlerini kazandıktan sonra toplum Reisi’yi “Hamaney’in seçilmiş halefi” olarak görmeye başlamıştı. Ancak… Yüksek enflasyon, para değerinin zayıflaması gibi nedenlerle Reisi az da olsa yıpranmıştı.  İkinci aday ise Hamaney’in oğlu Mücteba olmaktaydı. 54 yaşındaki Mücteba şimdilik daha şanslıydı. Babasının yerine Ayetullah seçilmesi halinde “rejimin bugünkü çizgisinden sapma yapmayacağı” kanaati yaygındı. Destekçileri onun “üst düzey bir din adamı donanımıyla zirveye adaylık için vasıflı olduğunu” iddia ediyorlardı. İş dünyasından siyasete ve dini çevrelere kadar geniş bir ilişki ağı vardı. Mücteba’nın liderliği en güvenli ve en iyi seçeneği temsil ediyor durumdaydı. İran halkının önemli bir kısmı rejimin ideolojisinden ve müdahalesinden kopuk normal bir yaşam sürmeyi arzulamaktaydı. İnsanlar iyi bir yaşam isteklerini ifade ediyorlardı. İran’da, “Şii Müslümanların 12. imamı olan “Mehdi” bilinmeyen bir gelecekte dünyaya adaleti getirmek üzere yeniden ortaya çıkana kadar İslam’ı koruma sorumluluğunun Ayetullahlarda olduğu” kanaati yaygındı.[1] Burada asıl ilginç olan, Güneri Cıvaoğlu, 1. Körfez Harbi’nden önce neler olacağını sezip yazmıştı… Bu sefer helikopter kazasından 2 gün önce de bu olasılıkları paylaşmıştı!.. Acaba basiret ve keramet mi ortaya koymuşlardı? Yoksa Siyonist projelere tercümanlık mı yapmışlardı? Zengezur Koridoru nedeniyle, Batı’nın İran’ı kışkırtması! PKK’lı teröristlerin de aralarında olduğu çetelere günlük 12 dolar dağıtılmıştı. Parayı veren Fransa, bölgeye silah da yığmıştı. İran ise Zengezur hattında arazi toplayıp kendi adamlarını konuşlandırmıştı. Türk dünyasını ticari ve siyasi açıdan birbirine bağlayacak olan Zengezur Koridoru, dış güçler tarafından hedef alınmıştı. Fransa’nın finanse ettiği binlerce Ermeni çeteci sınıra yığılmıştı. İran ve Hindistan da sıcak bölgeye silah nakline başlamıştı. Antalya Diplomasi Forumu’nda Zengezur konusu, muhatapları ile tartışılmıştı. Ermeni tarafı, kontrol ve işleyişin kendilerine ait olduğu görüşünü savunmaktaydı. Türkiye’nin Ermenistan ile Normalleşme Süreci Özel Temsilcisi Serdar Kılıç’ın katıldığı görüşmelerde, Türk tarafı Zengezur’a özel statü verilmesi, Rusya’ya bağlı olmakla birlikte otonom vilayet statüsüne sahip Kaliningrad modelinin uygulanması teklifini yapmıştı. Diplomasi Forumu’nda konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev de Ermeni Anayasasındaki bazı maddelerin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini açıklamıştı.  Azerbaycanlı uzman Gaffar Mehdiyev, aralarında PKK’lı teröristlerin de yer aldığı 10 bin kişinin Zengilan’dan başlayan ve Taşkesen’e uzanan hatta yerleştirildiğini vurgulamıştı. Sasna Tsrer, Voma, Nor Asala, Bever ve Yerkrapa gibi çetelerin, günlük 12 dolar olan ücretlerinin Fransa ve Ermeni diasporası tarafından oluşturulan özel bir fon tarafından ödendiği iddiasını gündeme taşımıştı. Güvenlik kaynakları, Ermenistan-Azerbaycan sınır hattı ile Zengezur arazisine konuşlanan terörist ve çetelerin Suriye, Lübnan, Avrupa ülkeleri, İran ve ABD’den toplandığı bilgisine ulaşmıştı.  Aliyev’den “Oturup İzleyemeyiz” Çıkışı! Stratejist Taleh Şahsuvarlı ise Erivan’ın dış yönlendirmelerle anlaşma maddelerini uygulamamakta direndiğini aktarmıştı. Fransa ve İran’ın farklı planları olduğunu kaydeden Şahsuvarlı “Zengezur hattına militan ve silah yığıyorlar. Ayrıca, koridorun Ermeni tarafında kalan birçok köy boşaltıldı. İran buradan hile yolu ile arazi toplayıp yandaşlarını yerleştiriyor. Fransa da dağılan ordusunu toparlaması için Paşinyan’a telkinde bulunup silah veriyor” diye uyarmıştı. Azerbaycan güvenlik kaynakları sınıra taşınan çetelerin Ermeni Savunma Bakanlığında kaydı olmadığı bilgisini paylaşmıştı. Bakü’nün, artan tehdit ve sabotaj girişimlerine karşı tedbir aldığı aktarılmıştı. Ermenistan’ın silahlandırılmasını ciddi tehdit olarak niteleyen Azerbaycan lideri Aliyev’in, “Bu duruma daha fazla tepkisiz kalamayız” mesajı ise anlamlıydı.[2] İşte bütün bunlardan sonra İbrahim Reisi’nin Azerbaycan’la barış köprüleri kurması, acaba kimlerin hesaplarını bozmaktaydı? Fransa Siyonist Odakların Kuklasıydı! Karabağ Savaşı’nın ardından ‘Ermenistan’ın yeni hâmisi’ olarak boy gösteren Fransa, bölgeyi yeniden ateşe sürükleyebilecek adımlar atmaktaydı. Fransa’nın, Zengezur Koridoru’ndan da büyük rahatsızlık duyduğunu dile getiren uzmanlara göre, Afrika’daki sömürgelerinden kovulan Paris, bunun sorumlusu olarak gördüğü Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışmaktaydı. Fransız medya kuruluşu Le Figaro’da kaleme alınan bir makalede, Paris-Erivan hattına dair ilginç detaylar paylaşılmıştı. Yazıdaki iddialara göre Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Azerbaycan’ın Karabağ Operasyonu sırasında bazı adımlar atmaya kalkışmıştı. Laçin Koridoru’nu yürüyerek geçmek, Azerbaycan için Avrupa’dan ortak bir kınama kararı çıkarılması talebi, Vatikan’dan açıklama beklentisi gibi başlıklar yer almıştı. Azerbaycan istihbaratına göre ise Fransa, Ermenistan’ı yeni bir savaşa sokma hazırlığındaydı ve Bakü’nün ulusal güvenliğine zarar verecek bir casus ağı oluşturma çabasındaydı. Parçaları birleştirdiğinizde belli ki Fransa, Ermenistan meselesinde yeni bir plan kurmaktaydı. Ayrıca, Ukrayna-Rusya savaşında takındığı tavır, Macron’un demeçleri ve Avrupa Birliği’nden tamamen ayrı telden çalmaları böyle okunmalıydı. Öte yandan, Ermenistan üzerinden sergilenmek istenen oyun asıl Türkiye’yi hedef almaktaydı. Zengezur Koridorunun hayata geçirilmesiyle Türk dünyasının ticari, lojistik ve siyasi bağları güçlenmiş olacaktı. Zengezur, hem Türk Dünyası’nın hem de bölgenin parlayan yıldızı sayılmaktaydı. Son dönemde bölgede yaşanan gelişmeler, Fransa ve İran yanında bazı Batılı güçlerin de Zengezur Koridorunun açılmaması için akıl dışı faaliyetlerin içerisinde olduğunu açığa vurmaktaydı. Özellikle Fransa ve İran, koridora terörist grupları yığmaya başlamış, bunlara silah ve para dağıtmıştı. Aralarında PKK’lı teröristlerin de yer aldığı 10 bin militan, Zengilan’dan başlayan ve Taşkesen’e uzanan hatta konuşlandırılmıştı. PKK/YPG terör örgütü dışında Sasna Tsrer, Voma, Poga, Nor Asala, Bever ve Yerkrapa gibi Ermeni terör grupları da vardı. Ciddiye alınmama kompleksi, Macron’a hata yaptırmaktaydı! Ermenistan’ın Rusya’dan doğan boşluğu Fransa ile kapatması kendi içinde belki tutarlıydı. Ancak Fransa’nın son dönemlerde gerek Rusya-Ukrayna savaşında gerek Ermenistan sorununda dile getirdiği hususlar oldukça enteresandı. Fransa’da 600 binden fazla örgütlü ve etkili bir Ermeni nüfusu vardı. Bunu göz ardı etmemek lazımdı. Fransa ve başındaki Macron, aslında ‘ciddiye alınmama kompleksiyle’ Avrupa’nın liderliğine oynamaktaydı. Bunu o kadar büyük bir hevesle ve aceleyle yapıyordu ki, bu da Fransa için önemli hataların yaşanmasına sebep olmaktaydı. Zaten onu kışkırtan İsrail’in ve ABD Yahudi Lobilerinin derdi başkaydı… İşte bu Macron, Fransa’nın Zengezur’da Konsolosluk açacağını açıklamıştı. Böylece Fransa, İran ve Rusya’dan sonra Zengezur’da Konsolosluk açmayı planlayan üçüncü ülke olacaktı. Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, 26 Eylül 2023 tarihinde, Fransa’nın Erivan’a bir askeri ataşe gönderdiğini ve “Ermenistan’ın toprak bütünlüğüne desteğin bir işareti olarak” Zengezur’da bir Konsolosluk açmayı planladığını vurgulamıştı. İran, Zengezur’da 2023’te Konsolosluk açarken, Rusya’nın da bu bölgede Konsolosluk açacağı aktarılmıştı. Yani hepsinin hedefi Türkiye olmaktaydı. Ve işte İbrahim Reisi’nin, bu planları bozan Azerbaycan yakınlaşmasından hemen sonra bir helikopter kazasına uğraması, herhalde tesadüflerle açıklanamazdı!?
Milli Çözüm dergisi, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçirdiği helikopter kazasıyla ilgili çarpıcı bir makale yayınladı. Makalede, kazanın ardında yatan önemli detaylara ve şüphelere yer verildi.
Milli Çözüm dergisi baş yazarı Ahmet Akgül'ün kaleme aldığı makale İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Doğu Azerbaycan eyaletinde bulunan Kız Kalesi ve Hudaferin Barajlarının açılışını gerçekleştirmişti. Ayrıca, Türkiye’yi Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayacak Zengezur (Aras Demiryolu) Koridoru konusunda tarihi bir anlaşmaya vardılar. Bu gelişme, uzun yıllardır İran ve Azerbaycan arasında görülmemiş bir yakınlaşmayı sembolize etmekte.
 
Türk devlet aklının (iktidardan ziyade milli odakların) girişimleriyle ilgi çekici bir strateji izlenerek Aliyev’in ikna edilmesiyle gerçekleşen bu yakınlaşmanın, İsrail, ABD ve AB ülkelerini rahatsız ettiği aşikardır. Ancak, bu başarılı buluşma ve anlaşmanın hemen ardından, İran kamuoyu şok edici bir haberle sarsıldı.
 
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Tebriz’e gitmek üzere helikopterle yola çıkmış, fakat helikopter, hava muhalefeti nedeniyle dağlık bir bölgeye çakılmıştı. Kazanın gerçekleştiği Verzigan şehri, Arasbaran ormanları arasında ve dağlık bir bölgede bulunuyordu. Tebriz’e ulaşmak için ekipler, Misk Anbar ve Kamtal Dağlarını aşmak zorundaydılar.
 
Şüpheli Detaylar ve Cevapsız Sorular
Makalede yer verilen önemli detaylar, kazanın neden olduğu şüpheleri artırdı:
 
Helikopter Hareketi: İbrahim Reisi ve yanındaki 8 kişiyi taşıyan helikopterle beraber 2 helikopter daha aynı anda Tebriz’e doğru havalandı. Diğer iki helikopter aynı hava şartlarından ve aynı dağlık coğrafyadan geçip sağ salim Tebriz’e ulaştı. Peki neden İbrahim Reisi’nin helikopteri dağa çakıldı?
 
Çelişkili Açıklamalar: Kazanın ilk gününde resmi kurtarma ekipleri, cep telefonu görüntüleriyle kaza mahalline yaklaştıklarını ve Tebriz İmamı ile irtibat kurduklarını beyan etti. Ancak 2. günde helikopterdeki 9 kişinin yanmış bedenlerine ulaşıldığı açıklandı. Bu çelişkili bilgiler, kamuoyunda büyük bir güvensizlik yarattı.
 
İhmal Mi, Suikast Mi?
Bu şüpheli kazanın, İran ve Azerbaycan’ın diplomatik yakınlaşmasının hemen ardından gerçekleşmesi dikkat çekici. Türk devlet aklının girişimleriyle Aliyev’in ikna edilerek gerçekleştirilen bu anlaşmanın İsrail ve Batı dünyasında rahatsızlık yarattığı bilinmekte. Bu durum, kazanın bir ihmal sonucu mu yoksa planlı bir suikast mi olduğu sorusunu gündeme getiriyor.
 
Milli Çözüm dergisinin ayrıntılı incelemesi, bu kazanın ardındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için atılan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. İlerleyen günlerde kazanın arka planına dair daha fazla bilginin ortaya çıkması bekleniyor.
 
İşte o çarpıcı yazının tamamı…
 

İbrahim Reisi’nin Helikopter Kazası:
İHMAL Mİ, SUİKAST Mİ?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, iki ülkenin sınır bölgesindeki Doğu Azerbaycan eyaletinde, Kız Kalesi ve Hudaferin Barajlarının açılışını yapmışlar, Türkiye’yi Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayacak Zengezur (Aras Demiryolu) Koridoru konusunda da uzlaşmaya varmışlardı. Uzun yıllardır İran ve Azerbaycan bu denli yakınlaşmamışlardı. Türk Devlet aklının (iktidardan ziyade Milli odakların) gayret ve girişimleriyle Aliyev ikna edilerek gerçekleşen bu tarihi ve talihli gelişmelerin, İsrail’i ve arkasındaki ABD ve AB ülkelerini rahatsız ettiği açıktı. İşte bu buluşma ve anlaşmadan sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Tebriz’e gitmek üzere helikopterle yola çıkmış, ancak hava muhalefeti nedeniyle dağlık bölgeye çakıldıkları açıklanmıştı. Ayrıldıkları Verzigan şehri Arasbaran ormanları arasında ve dağlık bir ortamda yer almaktaydı. Buradan Tebriz’e ulaşmak için Misk Anbar ve Kamtal Dağlarını aşmak lazımdı.

Sorular, Acabalar ve Kuşkular!?

Ancak kafaları kurcalayan pek çok soru vardı ve hâlâ yanıtsızdı.

• Önce İbrahim Reisi ve yanındaki 8 kişiyi taşıyan helikopterle beraber 2 helikopter daha Tebriz’e doğru havalanmışlardı. Diğer ikisi aynı hava şartlarından ve aynı dağlık coğrafyadan geçip Tebriz’e ulaştıklarına göre, İbrahim Reisi’nin helikopteri niye dağa çakılmıştı? Kazanın ilk gününde; resmi kurtarma ekipleri cep telefonu görüntüleriyle, kaza mahalline yaklaştıkları ve Tebriz İmamıyla irtibat kurdukları yönünde beyanatlarda bulundukları halde, 2. günde helikopterdeki 9 kişinin yanmış bedenlerine ulaştıklarının belirtilmesi kafaları karıştırmaktaydı!?

Bu helikopterler, bir tatbikat ve tahkikat göreviyle değil… Acil bir müdahale ve ulaşım mecburiyeti göreviyle değil… İran’ın Cumhurbaşkanı, Dış Bakanı, Devrim Muhafızları Komutanları gibi en üst düzey yöneticilerini taşıyan stratejik bir görev yaparken, bu denli tedbirsiz, dikkatsiz ve ilgisiz davranılması üzerinde elbette durulmalıydı!

• Acaba İsrail dostu Aliyev’le, İran’ın bu denli yakınlaşmasına alınan… Ve daha önce İsrail’e etkisiz füzeler yollayan İran’dan intikam için fırsat kollayan İsrail’in bu kazada bir parmağı var mıydı? Çünkü Aliyev ve Reisi uzlaşması nedeniyle İsrail kendisini arkadan hançerlenmiş saymaktaydı!..

• İbrahim Reisi’nin helikopterine uzaktan kumanda ile müdahale etmek konusunda, İsrail’in bir şansı da vardı; çünkü Azerbaycan’ın İran sınırına yakın, Hazar Denizi kıyısındaki Lenkeran kasabasıyla, Ermenistan yakınındaki Hankendi arasındaki gizli bir alanda, İsrail’in özel bir askeri hava üssü bulunduğu konuşulmaktaydı. Hatta, geçen yıllar İsrail Haaretz gazetesi, Açık Kaynak Uçuş Verilerine dayanarak MOSSAD’ın, İran’ı gözetlemek ve gerektiğinde müdahale etmek üzere, Azerbaycan’ın İran’a yakın bölgesinde bir Askeri Üs kurmasına izin verdiğini yazmış ve İran pek çok sefer bu durumdan rahatsızlığını açığa vurmuşlardı.

Üstelik bu olayla ilgili İsrail televizyonunda açıklama yapan bir istihbarat yetkilisinin: “Biz Cumhurbaşkanlarına ve Devlet adamlarına değil, sadece terörist odaklara bu tür suikastlar yaparız!” sözleri de kafa karıştırıcıydı.

• Ve maalesef, İran kendi içindeki İsrail (ve ABD) adamlarını = ajanlarını tam olarak belirleyip etkisiz kılmayı hâlâ başaramamıştı. Bu nedenle Devletin 2 numaralı yöneticisini koruyamamıştı. İran’da Ruhani Liderden sonra Devletin, devrimin, düzenin ve Devrim Muhafızları askerlerinin en yetkili Başkanı olan çok önemli bir şahsın korunması noktasındaki bu zafiyetler, İran’ın büyük bir itibar kaybına da yol açacaktı. Bu olayda eğer ihmaller zinciri varsa, bu kasıtlı ihmallerde İsrail ve ABD parmağı da aranmalıydı… Çünkü İbrahim Reisi’nin; MOSSAD, CIA başta, tüm yabancı istihbaratın, hatta İslamcı bilinen terör yapılarının hedefinde olduğu bilinip durulmaktaydı.

• Kazanın yaşandığı Bell 412 helikopterleri Amerikan yapımıydı. Hele bu türler oldukça yıpranmış ve ıskartaya çıkmıştı. Bunların iki vidasının gevşemesi veya gevşetilmesi bile bu tür facialara yol açmaktaydı. Teknolojide önemli mesafeler aldığı konuşulan İran’ın; değil kendi imkânlarıyla bunları yenilemek, hatta kaza yerini saatler sonra tespit edebilmek için bile, resmi taleple Türk Akıncı İHA’larına ihtiyaç duymuşlardı.

• İran ısrarla bu olayın, hava koşullarından ve dağlık arazi şartlarından kaynaklanan bir KAZA olduğunu kanıtlama çabasındaydı. Çünkü sabotaj ihtimalinin ispatlanması durumunda bu bir savaş sebebi sayılacaktı; muhatap ise İsrail ve ABD olacaktı!.. İran böyle bir hesaplaşmaya hazır mıydı?!.

Bizim kanaatimiz; İran resmen bu elim olayın bir kaza olduğu sonucuna vardıklarını açıklayacaktı… Ancak, duyarlı İran halkı bununla tatmin olmayacaktı… İran yönetimi mecburen, resmen olmasa da dolaylı şekilde, güya “intikamımızı aldık” cinsinden halkın havasını almak üzere İsrail’e yönelik bazı saldırılara kalkışacaktı!.. İşte bunu bahane eden İsrail ve ABD ise İran’a saldıracaklardı!.. Ama bu saldırılar, ABD’ye pahalıya patlayacak, hatta Kuduz İsrail’in sonunu hazırlayacaktı… Bunların nasıl olacağı konusunun açıklanması ise münasip düşmediğinden, şimdilik bizde kalsındı…

BM Genel Sekreteri Guterres’in “Bu elim kazayı hayret ve dehşetle izliyorum!” ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin “Olayı duyunca şaşkınlığa uğradım ve şoke oldum!..” sözleri, bölgemizde ve dünya genelinde sebep olacağı vahim sonuçlarından duydukları kuşkuları yansıtmaktaydı.

Evet, İran gibi stratejik öneme sahip bir ülkenin: Cumhurbaşkanının, Dışişleri Bakanının, her ikisinin danışmanlarının, Devrim Muhafızları üst düzey iki komutanının, Tebriz Valisinin ve Cuma İmamının, Ruhani Lider Hamaney’in Tebriz Temsilcisinin ve helikopter kaptanının, toplam 9 çok önemli yönetici kadrolarının aynı kazada ve bir arada yanarak ölüp bu dünyadan ayrılmaları, elbette ve her halde tarihin seyrini değiştirecek olaylar zincirine yol açacaktı…

Ve bu noktada sormak lazımdı:

Acaba; UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi)’nin işlediği savaş suçları ve ağır insan hakları ihlali nedeniyle, tutuklama talebi anlamına gelen bir karar almasının hemen ardından, Siyonist İsrail’in terörist yönetimi, dikkatleri dağıtıp zaman kazanmak ve tabiri caizse “Ne BM ne UCM, hiçbir küresel kurumu ve kararı takmadıkları” mesajını ulaştırmak için de, bu kazadan medet ummuş olabilir mi? diye düşünmekte de fayda vardı…

Azerbaycan’la İran’ın Dalaşmaları!

2020’deki Karabağ Savaşı’ndan bu yana Azerbaycan ile İran arasında gerilim tırmanmıştı. İran, Kafkasya’da jeopolitik statünün değişmesini bölgesel çıkarları için tehlikeli saymaktaydı. Bu konuda tehditkâr bir pozisyon takınan İran, Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkilerini ilerletmesinden rahatsızdı. İran son iki yılda “Sınırların değişmesine izin vermeyeceğiz” diyerek Aras Nehri hattında 4 askeri tatbikat yapmıştı. Azerbaycan da karşı tatbikatlarla “Korkmuyoruz” mesajı vermeye çalışmıştı. Yetkililerin karşılıklı suçlamaları medya savaşlarıyla tehlikeli boyutlara taşınmıştı. İki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları karşılıklı olarak, saldırgan yayınları protesto eden notalar yayımlamıştı.

Durup durup alevlenen gerilimde son perde, 29 Mart 2023’te Azerbaycan’ın Tel Aviv Büyükelçiliği’nin açılışıyla daha da kızışmıştı. İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ile ortak basın toplantısında, “Azerbaycan ve İsrail, İran tehdidiyle karşı karşıya. İran’a birlikte karşı koymalıyız. İran’ın nükleer kapasitesini artırmasını önlemeliyiz” diyerek iki sınır komşusunun arasına mayın atmıştı. Bayramov ise 30 yılı geride bırakan ilişkilerin stratejik ortaklık seviyesine ulaştığını vurgulamıştı. Bayramov’a göre 2022’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi yüzde 85 artmıştı. Azerbaycan’da faaliyet gösteren İsrailli şirket sayısı 140’a ulaşmıştı.

İsrail’in Haaretz gazetesi 6 Mart 2023’te, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası bir saldırısı için bir havaalanı hazırladığını ve MOSSAD’a İran’ı izlemek üzere bir merkez açmasına izin verdiğini yazmıştı. Gazeteye göre 2016’dan itibaren İsrail’den 92 uçak seferiyle milyarlarca dolar değerinde silah alan Azerbaycan, bunun bedelini petrol ve İran’a erişim sağlayarak karşılamaktaydı.

Kritik sorun: Zengezur Koridoru olmaktaydı.

Azerbaycan’ın İsrail’le savunma ve istihbarat ortaklığından öteden beri Tahran rahatsızdı. Fakat Karabağ Savaşı’nda, sınırdaki 132 kilometrelik şerit Azerbaycan’ın kontrolüne geçerken İran-Ermenistan koridorunda İranlı kamyonlar sorun yaşamaya başlamıştı. Buna ilaveten ateşkes anlaşması gereği, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında Zengezur üzerinden ulaşım hatları açma planı krize yeni bir boyut katmıştı. İran’ın dini lideri Ali Hamaney, 19 Temmuz 2022’de Astana Zirvesi nedeniyle Tahran’da kabul ettiği Erdoğan’a, Ermenistan ile İran arasındaki sınırın kapanmasına neden olacak hiçbir plana izin vermeyeceklerini açıklamıştı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de 13 Ekim’de Astana’da Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’le görüşmesinde tarihi sınırlar, bölgenin jeopolitiği ve İran-Ermenistan transit yolunun değiştirilmesini reddettiklerini vurgulamıştı.

Barzani İran’a, Talabani ABD’ye Niye Koşmuşlardı?

Amerikalılar; Irak’ta hesabı tutturmak, Bağdat’ı avucuna almak, İran’ı dengelemeye çalışmak ve ayağına sağlam bir yer açmak için iki yakası birbirine kavuşmuş bir Kürdistan’dan yanaydı. Türkiye ve İran’ın istekleri ise bunun tam karşıtıydı. Sözde Kürdistan ise geleceğini güvenceye almaya çalışırken birbirine zıt hedef ve beklentileri olan birkaç adrese birden bakmak zorundaydı.

Irak Kürdistan siyaseti çetrefilli bir dönem yaşamaktaydı. Jeopolitiğin dayatmasıyla Türkiye’ye yaslanan Erbil, yüzünü Tahran’a; İran’a yaslanan Süleymaniye ise Washington’a dönmeye başlamıştı. Bunlar konjonktürel kayışlar mı, stratejik tercihler mi olmaktaydı? Jeopolitik gerçeklikten söz ettiğimize göre bunlar çapraz ilişkilerden medet uman dönemsel arayışlar olarak okunmalıydı. Çünkü maalesef hepsinin yularını aynı Siyonist odaklar tutmaktaydı.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani, 6-7 Mayıs’ta Tahran’da tam anlamıyla bir lider olarak ağırlanmıştı. Resmi temaslar; Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkanı, Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devrim Muhafızları Genel Komutanı ile sınırlı kalmamış, dini lider Ali Hamaney tarafından da ağırlanmışlardı. Hamaney, Barzani’yi genellikle özel ve mahrem görüşmeler için tahsis edilen bir odada karşılamıştı.

Aslında Kürdistan siyaseti; Bağdat, Tahran ve Ankara üçgeninde sıkışmış durumdaydı. Tahran, İsrail’in Kürdistan’ı üs olarak kullandığı suçlamasıyla Erbil’i cendereye almıştı. 2022 ve 2024’te “MOSSAD üssü” diyerek iki Kürt iş adamının konutlarını balistik füzelerle yıkmıştı. Böylece İsrail’in Kürdistan’daki varlığını tanımadığını vurgulamıştı. ABD’yi Irak’tan çekilmeye zorlamak için Iraklı Şii milis grupları üzerinden geliştirilen saldırılardan Kürdistan da nasibini almıştı. İran içinde saldırılarla bağlantılı oldukları suçlamasıyla İranlı Kürt partilerin Irak Kürdistanı’ndaki kamplardan çıkartılması ve sınırlardan uzaklaştırılması da Kürtleri sıkıntıya sokmaktaydı. Dahası 2023’te Bağdat’la sınır güvenliğine dair bir anlaşma imzalayıp merkezi hükümetin Kürdistan üzerindeki kontrolünü artırmıştı.

İran-Azerbaycan Yakınlaşmasından Kimler Rahatsızdı?

Ve sonunda İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletine seyahate çıkmıştı. Devlet televizyonu helikopter kazasının İran’ın başkenti Tahran’ın yaklaşık 600 kilometre kuzeybatısında, Azerbaycan sınırındaki Jolfa kenti yakınlarında meydana geldiğini açıklamıştı.

Bir Saat Önce ABD’ye Meydan Okumuşlardı!

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve İran Cumhurbaşkanı Reisi bir araya gelerek ABD’ye ve Ermenistan’a meydan okumuşlardı. Kazadan yaklaşık 1 saat önce Reisi ile Aliyev, İran-Azerbaycan sınırında buluşmuşlardı. Reisi açılış konuşmasında, “Bu projeler, İran ile Azerbaycan’ın bu gibi çok önemli büyük projeleri hayata geçirebileceğinin göstergesidir. Bazıları bizim bir araya gelmemizi ve ortak başarılarımızı hoş karşılamıyor fakat bunlar bizim için önemli değil. Önemli olan ülkelerimiz, devletlerimiz ve halklarımız için iyi olanı hep birlikte hayata geçirmiş olmamız.” ifadelerini kullanmıştı.

Aliyev ise, “Halkımızın ortak başarısı elbette dostlarımızı mutlu ediyor. Beğenmeyenler ise kendi işlerine baksa daha iyi olur. İran ve Azerbaycan devletleri bugün çok güçlü ortak siyasi irade ortaya koydu, birlikte olduğumuzu ve birlikte olmaya devam edeceğimizi kendi halklarına ve tüm dünyaya açıkça ilan etti. Önemli olan budur. İran-Azerbaycan ilişkileri bölgemizde istikrarın önemli şartıdır. Elbette böylesine güzel bir proje halkımızın refahını, istihdamı artıracak, dolayısıyla başarıya giden bir sonraki adım olacaktır. Gelecekte buna benzer pek çok ortak projenin olacağına eminim.” açıklamalarını yapmıştı.

Reisi’nin Bindiği Helikopter İhtiyarlamıştı!

İran medyası, Bell 412 model helikopterin özelliklerini ortaya çıkarmıştı. Tamamen dolu bir depoyla 900 kilometre yol alan Bell 412, 5.3 ton yük de taşımaktaydı. 1979 üretimi yani 45 yaşında olan helikopter ayrıca 13 kişi kapasiteliydi. Eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, söz konusu helikopter kazasıyla ilgili ABD’yi suçlamış ve “ABD, İran’a uçak ve yedek parça satışını engelleyerek büyük bir helikopter kazası trajedisinden sorumludur” açıklamasını yapmıştı.

Keramet Palavrası mıydı, İsrail’in Planı mıydı?

İran Ruhani Lideri Ali Hamaney 85 yaşındaydı. Şimdiden onun yerini kimin alabileceği konuşulmaktaydı. İran hukukuna göre yeni bir dini liderin atanması görevi, 88 üst düzey din adamından oluşan Uzmanlar Meclisi’nin sorumluluğundaydı. Mart ayında yeni Uzmanlar Meclisi seçimi yapılmıştı. Hamaney’in ilerlemiş yaşı dikkate alınarak 8 yıllık görev süresi içinde yeni Ayetullah’ı belirlemek gibi çok önemli bir misyonu vardı. Ayetullah Hamaney’in halefinin bir reformist olması ihtimali tartışılmaktaydı. Ancak bu ihtimal sıfıra yakındı. Çünkü Uzmanlar Meclisi içine ılımlılar veya reformistler alınmamıştı. Katı din adamlarından oluşmaktaydı. Ayetullah Hamaney’in “muhafazakâr çizgisinin” devamını ve istikrarlı bir geçişi amaçlayan bu Uzmanlar Meclisi yıllardır hazırlanan projenin son halkasıydı. Ayrıca 2022’de rejimi sarsan halk muhalefeti, başörtülerin yakılması gibi reformist eylemler önemli uyarılar olarak algılanmıştı.

İki Ayetullah Adayı öne çıkmaktaydı!

Birinci aday İbrahim Reisi olmaktaydı. 2021 seçimlerini kazandıktan sonra toplum Reisi’yi “Hamaney’in seçilmiş halefi” olarak görmeye başlamıştı. Ancak… Yüksek enflasyon, para değerinin zayıflaması gibi nedenlerle Reisi az da olsa yıpranmıştı. 

İkinci aday ise Hamaney’in oğlu Mücteba olmaktaydı. 54 yaşındaki Mücteba şimdilik daha şanslıydı. Babasının yerine Ayetullah seçilmesi halinde “rejimin bugünkü çizgisinden sapma yapmayacağı” kanaati yaygındı. Destekçileri onun “üst düzey bir din adamı donanımıyla zirveye adaylık için vasıflı olduğunu” iddia ediyorlardı. İş dünyasından siyasete ve dini çevrelere kadar geniş bir ilişki ağı vardı. Mücteba’nın liderliği en güvenli ve en iyi seçeneği temsil ediyor durumdaydı.

İran halkının önemli bir kısmı rejimin ideolojisinden ve müdahalesinden kopuk normal bir yaşam sürmeyi arzulamaktaydı. İnsanlar iyi bir yaşam isteklerini ifade ediyorlardı. İran’da, “Şii Müslümanların 12. imamı olan “Mehdi” bilinmeyen bir gelecekte dünyaya adaleti getirmek üzere yeniden ortaya çıkana kadar İslam’ı koruma sorumluluğunun Ayetullahlarda olduğu” kanaati yaygındı.[1]

Burada asıl ilginç olan, Güneri Cıvaoğlu, 1. Körfez Harbi’nden önce neler olacağını sezip yazmıştı… Bu sefer helikopter kazasından 2 gün önce de bu olasılıkları paylaşmıştı!.. Acaba basiret ve keramet mi ortaya koymuşlardı? Yoksa Siyonist projelere tercümanlık mı yapmışlardı?

Zengezur Koridoru nedeniyle, Batı’nın İran’ı kışkırtması!

PKK’lı teröristlerin de aralarında olduğu çetelere günlük 12 dolar dağıtılmıştı. Parayı veren Fransa, bölgeye silah da yığmıştı. İran ise Zengezur hattında arazi toplayıp kendi adamlarını konuşlandırmıştı. Türk dünyasını ticari ve siyasi açıdan birbirine bağlayacak olan Zengezur Koridoru, dış güçler tarafından hedef alınmıştı. Fransa’nın finanse ettiği binlerce Ermeni çeteci sınıra yığılmıştı. İran ve Hindistan da sıcak bölgeye silah nakline başlamıştı. Antalya Diplomasi Forumu’nda Zengezur konusu, muhatapları ile tartışılmıştı. Ermeni tarafı, kontrol ve işleyişin kendilerine ait olduğu görüşünü savunmaktaydı. Türkiye’nin Ermenistan ile Normalleşme Süreci Özel Temsilcisi Serdar Kılıç’ın katıldığı görüşmelerde, Türk tarafı Zengezur’a özel statü verilmesi, Rusya’ya bağlı olmakla birlikte otonom vilayet statüsüne sahip Kaliningrad modelinin uygulanması teklifini yapmıştı. Diplomasi Forumu’nda konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev de Ermeni Anayasasındaki bazı maddelerin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini açıklamıştı. 

Azerbaycanlı uzman Gaffar Mehdiyev, aralarında PKK’lı teröristlerin de yer aldığı 10 bin kişinin Zengilan’dan başlayan ve Taşkesen’e uzanan hatta yerleştirildiğini vurgulamıştı. Sasna Tsrer, Voma, Nor Asala, Bever ve Yerkrapa gibi çetelerin, günlük 12 dolar olan ücretlerinin Fransa ve Ermeni diasporası tarafından oluşturulan özel bir fon tarafından ödendiği iddiasını gündeme taşımıştı. Güvenlik kaynakları, Ermenistan-Azerbaycan sınır hattı ile Zengezur arazisine konuşlanan terörist ve çetelerin Suriye, Lübnan, Avrupa ülkeleri, İran ve ABD’den toplandığı bilgisine ulaşmıştı. 

Aliyev’den “Oturup İzleyemeyiz” Çıkışı!

Stratejist Taleh Şahsuvarlı ise Erivan’ın dış yönlendirmelerle anlaşma maddelerini uygulamamakta direndiğini aktarmıştı. Fransa ve İran’ın farklı planları olduğunu kaydeden Şahsuvarlı “Zengezur hattına militan ve silah yığıyorlar. Ayrıca, koridorun Ermeni tarafında kalan birçok köy boşaltıldı. İran buradan hile yolu ile arazi toplayıp yandaşlarını yerleştiriyor. Fransa da dağılan ordusunu toparlaması için Paşinyan’a telkinde bulunup silah veriyor” diye uyarmıştı. Azerbaycan güvenlik kaynakları sınıra taşınan çetelerin Ermeni Savunma Bakanlığında kaydı olmadığı bilgisini paylaşmıştı. Bakü’nün, artan tehdit ve sabotaj girişimlerine karşı tedbir aldığı aktarılmıştı. Ermenistan’ın silahlandırılmasını ciddi tehdit olarak niteleyen Azerbaycan lideri Aliyev’in, “Bu duruma daha fazla tepkisiz kalamayız” mesajı ise anlamlıydı.[2] İşte bütün bunlardan sonra İbrahim Reisi’nin Azerbaycan’la barış köprüleri kurması, acaba kimlerin hesaplarını bozmaktaydı?

Fransa Siyonist Odakların Kuklasıydı!

Karabağ Savaşı’nın ardından ‘Ermenistan’ın yeni hâmisi’ olarak boy gösteren Fransa, bölgeyi yeniden ateşe sürükleyebilecek adımlar atmaktaydı. Fransa’nın, Zengezur Koridoru’ndan da büyük rahatsızlık duyduğunu dile getiren uzmanlara göre, Afrika’daki sömürgelerinden kovulan Paris, bunun sorumlusu olarak gördüğü Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışmaktaydı. Fransız medya kuruluşu Le Figaro’da kaleme alınan bir makalede, Paris-Erivan hattına dair ilginç detaylar paylaşılmıştı. Yazıdaki iddialara göre Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Azerbaycan’ın Karabağ Operasyonu sırasında bazı adımlar atmaya kalkışmıştı. Laçin Koridoru’nu yürüyerek geçmek, Azerbaycan için Avrupa’dan ortak bir kınama kararı çıkarılması talebi, Vatikan’dan açıklama beklentisi gibi başlıklar yer almıştı. Azerbaycan istihbaratına göre ise Fransa, Ermenistan’ı yeni bir savaşa sokma hazırlığındaydı ve Bakü’nün ulusal güvenliğine zarar verecek bir casus ağı oluşturma çabasındaydı. Parçaları birleştirdiğinizde belli ki Fransa, Ermenistan meselesinde yeni bir plan kurmaktaydı. Ayrıca, Ukrayna-Rusya savaşında takındığı tavır, Macron’un demeçleri ve Avrupa Birliği’nden tamamen ayrı telden çalmaları böyle okunmalıydı. Öte yandan, Ermenistan üzerinden sergilenmek istenen oyun asıl Türkiye’yi hedef almaktaydı.

Zengezur Koridorunun hayata geçirilmesiyle Türk dünyasının ticari, lojistik ve siyasi bağları güçlenmiş olacaktı. Zengezur, hem Türk Dünyası’nın hem de bölgenin parlayan yıldızı sayılmaktaydı. Son dönemde bölgede yaşanan gelişmeler, Fransa ve İran yanında bazı Batılı güçlerin de Zengezur Koridorunun açılmaması için akıl dışı faaliyetlerin içerisinde olduğunu açığa vurmaktaydı. Özellikle Fransa ve İran, koridora terörist grupları yığmaya başlamış, bunlara silah ve para dağıtmıştı. Aralarında PKK’lı teröristlerin de yer aldığı 10 bin militan, Zengilan’dan başlayan ve Taşkesen’e uzanan hatta konuşlandırılmıştı. PKK/YPG terör örgütü dışında Sasna Tsrer, Voma, Poga, Nor Asala, Bever ve Yerkrapa gibi Ermeni terör grupları da vardı.

Ciddiye alınmama kompleksi, Macron’a hata yaptırmaktaydı!

Ermenistan’ın Rusya’dan doğan boşluğu Fransa ile kapatması kendi içinde belki tutarlıydı. Ancak Fransa’nın son dönemlerde gerek Rusya-Ukrayna savaşında gerek Ermenistan sorununda dile getirdiği hususlar oldukça enteresandı.

Fransa’da 600 binden fazla örgütlü ve etkili bir Ermeni nüfusu vardı. Bunu göz ardı etmemek lazımdı. Fransa ve başındaki Macron, aslında ‘ciddiye alınmama kompleksiyle’ Avrupa’nın liderliğine oynamaktaydı. Bunu o kadar büyük bir hevesle ve aceleyle yapıyordu ki, bu da Fransa için önemli hataların yaşanmasına sebep olmaktaydı. Zaten onu kışkırtan İsrail’in ve ABD Yahudi Lobilerinin derdi başkaydı…

İşte bu Macron, Fransa’nın Zengezur’da Konsolosluk açacağını açıklamıştı. Böylece Fransa, İran ve Rusya’dan sonra Zengezur’da Konsolosluk açmayı planlayan üçüncü ülke olacaktı.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, 26 Eylül 2023 tarihinde, Fransa’nın Erivan’a bir askeri ataşe gönderdiğini ve “Ermenistan’ın toprak bütünlüğüne desteğin bir işareti olarak” Zengezur’da bir Konsolosluk açmayı planladığını vurgulamıştı.

İran, Zengezur’da 2023’te Konsolosluk açarken, Rusya’nın da bu bölgede Konsolosluk açacağı aktarılmıştı. Yani hepsinin hedefi Türkiye olmaktaydı. Ve işte İbrahim Reisi’nin, bu planları bozan Azerbaycan yakınlaşmasından hemen sonra bir helikopter kazasına uğraması, herhalde tesadüflerle açıklanamazdı!?

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.