yandex

Dumlupınar denizaltısı 65 yıl önce 81 mürettebatıyla battı

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 04.04.2018 - 00:00, Güncelleme: 16.12.2020 - 17:31 2898+ kez okundu.
 

Dumlupınar denizaltısı 65 yıl önce 81 mürettebatıyla battı

Türk denizcilik tarihinin en trajik kazalarından biri yaşandığında takvimler 4 Nisan 1953’ü gösteriyordu. Dumlupınar denizaltısı, İsveç bandıralı bir gemiyle çarpışarak Çanakkale Boğazı’nın derinliklerine gömüldü. Bu kazayı hafızalara kazıyan ise, denizaltının içinde sığındıkları küçücük bölmede ölüm kalım mücadelesi veren denizcilerin tarihe kalan son sözleriydi. Görev dönüşü kaza Dumlupınar denizaltısı yorucu bir görevden dönüyordu. NATO tatbikatını tamamlamış, geldiği limana doğru ilerliyordu. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, sisli ve yağmurlu bir hava karşıladı denizaltıyı Çanakkale Boğazı’nda. Saatler gece 2 civarındaydı. Dumlupınar, büyük bir gürültüyle sarsıldı. Seyrine yüzeyde devam eden Dumlupınar denizaltısı, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı “Naboland” gemisi ile çarpışmıştı. Dumlupınar, makine dairesi ve burun kısmından ağır şekilde yaralamıştı. Bu yaralar, çok geçmeden Dumlupınar’ı batırdı. Çarpma anında köprü üstünde 8 asker bulunuyordu. Hepsi denize savruldu. Aralarından ikisi pervaneye takılarak, biri ise boğularak şehit düştü. Dumlupınar denizaltısı komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hasan Yumuk, Astsubay Hüseyin İnkaya ve Astsubay Hüseyin Akış kurtulmayı başarmıştı. 87 metre derinlikten ses verdiler Denizaltının içinde 81 mürettebat vardı. Bunlardan 22’si kıç torpido bölümüne toplanmıştı. Dumlupınar batmadan hemen önce yüzeye bir şamandıra fırlatmışlardı. Şamandıraya bağlı telefon kablosunu kullanarak yardım için gelen silah arkadaşları ile iletişim sağladılar. İlk bağlantıda kurtarma ekibinin komutanı, “Sizi kurtaracağız,” diyerek denizcileri rahatlatmak istedi. 87 metre derinlikteki 22 asker, bunun o kadar kolay olmayacağının farkındaydı. Belki de bu yüzden Astsubay Selami Özben’in tarihe kazınan sözleri duyuldu: Sağ olun… Vatan sağ olsun! Denizaltının başka bir bölümünde yaşam belirtisi yoktu. Kurtarma ekipleri, bunun üzerine 22 asker için hemen harekete geçti. Ancak çalışmalar, olumsuz hava koşulları yüzünden sekteye uğradı. Öyle ki akşam saatlerinde ancak denizaltının 87 metre derinlikte, 35 derece meyille yan yatmış olduğu tespit edilebildi. Plana göre, dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki can telini, denizaltının kurtarma kapağına takacaktı. Ancak olmadı. Çalışmalar esnasında şamandıranın telefon kablosu koptu ve denizaltıyla bütün bağlantı kesildi. Ve 81 asker, “Vatan sağ olsun” diyerek, can verdi. En hüzünlü konuşma Kazadan geriye, denizcilerin yürekleri burkan konuşmaları kaldı. Kurtarma ekiplerinin denizcilerle yaptığı son konuşma kayıtlara şöyle geçti: - Alo... Dumlu? - Evet... Dumlu. - Efendim hava biraz fenalaştı. - Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin. - Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız. - İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak. - Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı. Yarım saat sonra tekrar denizaltıyla bağlantı kurulmaya çalışıldı. Ancak cevap olarak sadece inilti, ilahi ve Allah sesleri geliyordu. Facianın son tanığı Faciadan sağ kurtulan beş kişiden şu an sadece emekli Seyir Kıdemli Başçavuş Hüseyin Akış hayatta. 96 yaşında olmasına rağmen faciayı dün gibi hatırlıyor: "Birden kaportadan su girmeye başladı. Su, iki askeri alıp denize götürdü. Sol elimle çıkış merdiveninin demirini tuttum. Kolum kopacak gibiydi, bu sefer iki elimle tuttum. Ne zaman ki geminin içerisi tamamen su doldu, bana sanki birisi 'hadi yürü git' dedi. Su tamamen içeriye dolmuştu. Suyun içinden çıkmak için uğraşıyordum. Yine 'haydi yürü' der gibi dışarıya çıkma hissi geldi. Bir ara kafamı geminin kaportasına vurdum. Gemiden çıktıktan sonra 90 santime kadar deniz dalgası vardı." Dumlupınar’ın son tanığı Hüseyin Akış, kendilerine çarpan Naboland gemisinin mürettebatı tarafından kurtarılışını ise şöyle anlatıyor: "Ağırlık yapmasın diye ayakkabılarımı çıkardım. Ayağımı köpek balığı ısıracak diye korkudan ağlamaya başladım. 'İmdat imdat' diye bağırdım bizimle çarpışan gemiye. Sandal indirdiler. Bir kişi denizden beni alamadı, bir kişi daha geldi. Beni aldılar gemilerine çıkardılar. Onların gemisinin baş tarafı da çarpışma nedeniyle açılmıştı. Gemiye çıktığımda suya baktım. Denizaltının pervaneleri tamamen suyun üzerindeydi. Aradan 5 dakika geçti, suda kayboldu gitti." Kaynak: TRT Haber, AA

Türk denizcilik tarihinin en trajik kazalarından biri yaşandığında takvimler 4 Nisan 1953’ü gösteriyordu. Dumlupınar denizaltısı, İsveç bandıralı bir gemiyle çarpışarak Çanakkale Boğazı’nın derinliklerine gömüldü. Bu kazayı hafızalara kazıyan ise, denizaltının içinde sığındıkları küçücük bölmede ölüm kalım mücadelesi veren denizcilerin tarihe kalan son sözleriydi.

Görev dönüşü kaza

Dumlupınar denizaltısı yorucu bir görevden dönüyordu. NATO tatbikatını tamamlamış, geldiği limana doğru ilerliyordu. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, sisli ve yağmurlu bir hava karşıladı denizaltıyı Çanakkale Boğazı’nda. Saatler gece 2 civarındaydı. Dumlupınar, büyük bir gürültüyle sarsıldı. Seyrine yüzeyde devam eden Dumlupınar denizaltısı, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı “Naboland” gemisi ile çarpışmıştı. Dumlupınar, makine dairesi ve burun kısmından ağır şekilde yaralamıştı. Bu yaralar, çok geçmeden Dumlupınar’ı batırdı.

Çarpma anında köprü üstünde 8 asker bulunuyordu. Hepsi denize savruldu. Aralarından ikisi pervaneye takılarak, biri ise boğularak şehit düştü. Dumlupınar denizaltısı komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hasan Yumuk, Astsubay Hüseyin İnkaya ve Astsubay Hüseyin Akış kurtulmayı başarmıştı.

87 metre derinlikten ses verdiler

Denizaltının içinde 81 mürettebat vardı. Bunlardan 22’si kıç torpido bölümüne toplanmıştı. Dumlupınar batmadan hemen önce yüzeye bir şamandıra fırlatmışlardı. Şamandıraya bağlı telefon kablosunu kullanarak yardım için gelen silah arkadaşları ile iletişim sağladılar.

İlk bağlantıda kurtarma ekibinin komutanı, “Sizi kurtaracağız,” diyerek denizcileri rahatlatmak istedi. 87 metre derinlikteki 22 asker, bunun o kadar kolay olmayacağının farkındaydı. Belki de bu yüzden Astsubay Selami Özben’in tarihe kazınan sözleri duyuldu: Sağ olun… Vatan sağ olsun!

Denizaltının başka bir bölümünde yaşam belirtisi yoktu. Kurtarma ekipleri, bunun üzerine 22 asker için hemen harekete geçti. Ancak çalışmalar, olumsuz hava koşulları yüzünden sekteye uğradı. Öyle ki akşam saatlerinde ancak denizaltının 87 metre derinlikte, 35 derece meyille yan yatmış olduğu tespit edilebildi.

Plana göre, dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki can telini, denizaltının kurtarma kapağına takacaktı. Ancak olmadı. Çalışmalar esnasında şamandıranın telefon kablosu koptu ve denizaltıyla bütün bağlantı kesildi. Ve 81 asker, “Vatan sağ olsun” diyerek, can verdi.

En hüzünlü konuşma

Kazadan geriye, denizcilerin yürekleri burkan konuşmaları kaldı. Kurtarma ekiplerinin denizcilerle yaptığı son konuşma kayıtlara şöyle geçti:

- Alo... Dumlu?

- Evet... Dumlu.

- Efendim hava biraz fenalaştı.

- Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.

- Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız.

- İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.

- Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı.

Yarım saat sonra tekrar denizaltıyla bağlantı kurulmaya çalışıldı. Ancak cevap olarak sadece inilti, ilahi ve Allah sesleri geliyordu.

Facianın son tanığı

Faciadan sağ kurtulan beş kişiden şu an sadece emekli Seyir Kıdemli Başçavuş Hüseyin Akış hayatta. 96 yaşında olmasına rağmen faciayı dün gibi hatırlıyor:

"Birden kaportadan su girmeye başladı. Su, iki askeri alıp denize götürdü. Sol elimle çıkış merdiveninin demirini tuttum. Kolum kopacak gibiydi, bu sefer iki elimle tuttum. Ne zaman ki geminin içerisi tamamen su doldu, bana sanki birisi 'hadi yürü git' dedi. Su tamamen içeriye dolmuştu. Suyun içinden çıkmak için uğraşıyordum. Yine 'haydi yürü' der gibi dışarıya çıkma hissi geldi. Bir ara kafamı geminin kaportasına vurdum. Gemiden çıktıktan sonra 90 santime kadar deniz dalgası vardı."

Dumlupınar’ın son tanığı Hüseyin Akış, kendilerine çarpan Naboland gemisinin mürettebatı tarafından kurtarılışını ise şöyle anlatıyor:

"Ağırlık yapmasın diye ayakkabılarımı çıkardım. Ayağımı köpek balığı ısıracak diye korkudan ağlamaya başladım. 'İmdat imdat' diye bağırdım bizimle çarpışan gemiye. Sandal indirdiler. Bir kişi denizden beni alamadı, bir kişi daha geldi. Beni aldılar gemilerine çıkardılar. Onların gemisinin baş tarafı da çarpışma nedeniyle açılmıştı. Gemiye çıktığımda suya baktım. Denizaltının pervaneleri tamamen suyun üzerindeydi. Aradan 5 dakika geçti, suda kayboldu gitti."

Kaynak: TRT Haber, AA

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolbolhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.